…VE SON
YÜZ BİNLERCE YILLIK TANIŞIKLIK
Benim adım Ninmali, yüz binlerce yıl önce dünyaya gelerek yaşamı renklendiren Anunnaki’lerden gen mühendisi, kimyacı hemşire (eski çağlarda dünyalıların Ana Tanrıça olarak adlandırdığı) Ninhursag’ın kızıyım. Büyük babam Başkan Anu’nun emriyle seçilen ekiple birlikte zor bir görevi yerine getirmek üzere tekrar ve son kez Mavi Gezegene gidiyorum.
Bunun son sefer olması bizi çok rahatsız ediyor. Uzun zamandır bu yolculuğu yapacağımızı bilmemize rağmen gerçeği algılama yeteneği sınırlı olan insanoğluna artık her şeyin bittiğini nasıl söyleyebileceğimizi henüz kararlaştıramadık.
Onları doğal evrimleşme hızına bıraksaydık daha milyonlarca yıl bu günkü seviyeye gelemezlerdi. Bizim geçmişimiz incelendiğinde benzer şekilde atalarımızın evriminin milyarlarca yıl aldığını öğrenmiştik. Biz insanoğlu gibi şanslı değildik. Dışarıdan gelip bize dokunan evrilmiş bir yaratık olmamıştı ama yaratanın verdiği özelliklerimizi kullandık, gezegenimizin kainatta çizdiği rota bizi daha hızlı gelişmeye ve yok olmadan önce çözümler üretmeye zorladı.
Dünyalı hesabıyla yaklaşık 450.000 yıl önce Mavi Gezegene gelip atmosferimizi düzeltmek için altın madeni çıkartıp yukarıya taşımıştık. Bu çok sınırlı süreler içinde mümkün oluyordu, çünkü gezegenimiz Nibiru sadece belirli bir süre Güneş Sisteminde kalıyor sonra 3600 yıllık büyük bir elips olan yörüngesini çizmek üzere dönüşünü gerçekleştirip dünyanın batı ufkunda kaybolarak uzaklaşıyordu.
Onları ilkel yaratık olmaktan çıkartıp kendi kromozomlarımızın yarısını vererek bizim için yeryüzünde çalışacak yeni bir tür olan “insan” haline getirmiştik ve zamanla aramızda garip bir bağ oluşmuştu. İnsanoğluna olan ilgimiz onların hissettikleri gibi değildi doğal olarak. Bizde bunun gibi hisler gelişmemişti, sadece kendimizi aşağıdaki yaşamdan sorumlu hissediyorduk.
Son yüz bin yıla kadar atmosferimizi tamir etmeyi ve belirli bir yoğunlukta tutmayı başarmıştık ama Nibiru’nun uzaydaki uzun yolu sürprizlerle doluydu. Diğer büyük güneşlerin ve gezegenlerin yakınından geçerken etkisi altında kaldığımız inanılmaz büyüklükteki manyetik çekimler giderek atmosferimizi parçalamaya başlamıştı.
Nibiru’da hayat zorlaşınca çaresizlik içinde verilen kararlar Yüksek Senato Tarafından onaylanmış ve Büyük Beşliye sunulmuştu. Başkandan önce son kararı verecek olan Büyük Beşli de onaylayınca gezegeni boşaltarak uzun yıllar boyunca imal ettiğimiz sekiz yapay Uzay İstasyonuna geçmek zorunda kalmıştık. Bu uydularla güneş sisteminin içinde dünya çevresindeki ideal olarak belirlediğimiz bir yörüngeye yerleşmeyi planladık.
Nibiru artık yaşamın olmadığı, ölü bir gezegendi ve dünyalı hesabıyla 3400 yılına girilirken son kez güneş sistemine dalarak yakınından geçtiği her gezegeni yörüngesinden oynatmaya, parçalamaya geliyordu. Yapılan planlara göre Nibiru güneş sisteminden çıkıp uzaklaşırken patlatılarak yok edilecekti. Bunun için uzayda zarar görecek başka cisim bulunmayan karanlık bir bölge seçilmişti. Böylece uzun periyotlu yörüngesi boyunca milyonlarca yıldır etrafına verdiği zarar ortadan kaldırılacaktı.
Biz de son seferimizde o yeryüzüne yaklaşmadan önce hızla gelip insanoğlu için hazırladığımız programı uygulayacak, veda edecek ve binlerce yıldır orada yaşayan görevlilerimizi de alarak uzaklaşacaktık. Zamanımız çok azalmıştı. Nibiru hızla ilerliyordu.
SUZAN VE KOLİN
Kızlarının dördüncü yaş gününü kutlarken Suzan ve Kolin’in mutlulukları gözlerinden okunuyordu. İkinci çocuk özlemi Suzan’ın gen geliştirme seansları sonunda meyvesini vermiş ve Scarlett dört yıl önce bugün dünyaya gelmişti. İlk evladı olan Lucas şimdi 17 yaşındaydı, Suzan ilk doğum sırasında yaşanan problemler yüzünden tekrar çocuk sahibi olamayacağını sanmıştı ama gelişen gen bilimi sayesinde olumlu sonuçlar elde edilmişti. Ayrıca birçok aday aile arasından seçilerek ikinci çocuğunu hayata getirme hakları olduğu için çift, kendilerini çok şanslı görüyor ve bu sağlıklı, çok zeki evlatları ile gurur duyuyorlardı.
Lucas’da olduğu gibi çocuklarına isim verirken Kolin, antik film endüstrisine olan ilgisinden etkilenmişti. Kızına yüzlerce yıl önce çevrilmiş çok sevdiği bir filmin kahramanı olan “Scarlett” adını vererek bir anlamda karakteri tekrar değerlendirmişti.
Suzan’ın da Kolin’in de anne ve babaları hayatta değildi. Birkaç yıl önce arka arkaya yaşanan şanssız kazalarla ölmüşlerdi. Hayatta olsalardı ikinci torunları ile çok gururlanacakları kesindi.
Dünya nüfusu iki binli yıllarda tahmin edildiği gibi artmamış, tam tersine medeniyet arttıkça doğumlar azalmıştı.
Buna bir de üç binli yılların başında ard arda büyük yıkım yaratan depremler, yanardağ patlamaları ve bozulmakta olan atmosfer problemi eklenince yaşam alanları çok azalmıştı. Son üç yüz yıl içinde dünyanın ısısı düşmüş, + – 30’uncu enlemlerin kuzeyinde ve güneyinde kalan uzak paralellerde soğuyan atmosfer yüzünden yaşam hemen hemen olanaksız bir hal almıştı. Hayat artık ekvator çevresinde sürdürülebilir seviyedeydi.
İnsan nesli azalırken ihtiyarlayan Mavi Gezegen’de günlük hayat da giderek zorlaşmaya başlamıştı. İki binli yıllarda çevre felaketinin geleceğini önceden tahmin eden insanlarla alay edilmiş, yeşil alanlar talan edilmişti ama doğanın intikamı kötü olmuştu. İnsanlar ancak gezegendeki su azalınca yaptıkları hatayı fark etmişlerdi. İşte o zaman geri dönülemeyecek bir kaos devrine girilmiş, tuzlu sudan ve atık sulardan elde edilen temiz su da yetersiz olmaya başlamıştı.
Kolin, Yüksek Senato Eğitim Bölümü’nün yönetiminde, adı ilerlemeye en yakın parlak isimler arasında geçen kırk beş yaşında bir erkekti. Gezegendeki en üst düzey eğitim planlamacısıydı. Hayatı gençleri eğitmekle geçmiş ve konusunda ilerleyerek bu günkü pozisyonuna gelmişti. Suzan’la on sekiz yıl önce bir seri test sonucunda ortaya çıkan alternatifler arasından yaptıkları ortak seçim sonucu evlenmiş, bir yıl sonra Lucas doğmuş ve bu güne kadar birbirine bağlı bir aile olarak düzenli bir hayat sürmüşlerdi.
Suzan genç yaşlardan beri çocuk eğitimi üzerine yetiştirilmiş, dört yıllık ilk eğitimden sonra dört yıl daha bu konu üzerinde ihtisas yapıp hayata atılmıştı. Kolin ile aynı eğitim yollarından geçmişlerdi. Halen şirketin merkezindeki eğitimcilerden biri olarak görev yapmaktaydı. Kocası ile aynı bölümde ama değişik katlardaydılar. Evde pek iş konuşulmazdı ancak ortak konuları çok olduğundan en azından konuştukları zaman birbirlerini anlamaları daha kolay olmaktaydı.
NİNMALİ’NİN ÖZETİ
Ninmali, dünyaya yaklaşırken derlenen bilgileri gözden geçirmeye ve orada karşılaşacağı olaylara hazır olmaya çalışıyordu. İlk olarak, dünyalıların binlerce yıl birbirleri ile savaştıktan sonra Nibiru’daki gibi bir düzen içine girmelerinden dolayı memnun olduğunu düşündü. Mavi Gezegendeki insan ırkının yaratıcısı kimyacı annesi Ninhursag’tan aldığı bilgileri tekrar bir araya toplayıp bu güne kadar olan evrimin bir özetini çıkarttı.
Nibiru gezegeni, 3600 yıllık yörüngesi sırasında birçok farklı güneş sisteminin çok yakınından, bazılarının da içinden geçtiği için atmosferi hasar görmüş ve zayıflamaya başlamıştı. Bunu tamir edebilmek için saf altın cevherine ihtiyaçları vardı. Güneş Sisteminin içinden geçerken yapılan gözlemler ve ölçümler sonunda Mavi Gezegende o zamanki adıyla Güney Doğu Afrika ve Amerika’nın bazı bölgelerinde yer yüzeyine çok yakın durumda bulunan kıymetli madenin varlığı keşfedilmişti. Nibiru’nun Güneş sistemine yaklaştığı yıllarda görevlendirilen ekipler dünyaya inerek olabildiğince altın toplayıp gezegene geri taşıyorlardı. İlk seferlerde bu yeterli olmuştu ancak aynı problem büyümeye devam edince aşağıda sürekli çalışan bir kadro bırakmaya karar verdiler. En verimli bölge olan Güney Doğu Afrika’daki madendeki ağır çalışma şartları ve yetersiz eleman sorunları yüzünden Yüksek Senato’dan çare bulması istendi. Yapılan proje Büyük Beşli’nin onayı ve Başkan Anu’nun izniyle hayata geçirildi. Karar çok basitti. Dünyadaki insan benzeri yaratıkların genleri geliştirilerek kendilerine benzer bir ırk yaratacaklardı. Bu ırk onlar için çalışacaktı ancak yapılarındaki kromozom sayısı Anunnakilerin yarısı kadar olacak, dolayısı ile ömürleri sonsuz olmayacak, beyin güçleri sınırlı kalacak ve çoğalamayacaklardı. En önemlisi Anunnakilerin sahip oldukları telepatik güç insanlara verilmeyecekti. Binlerce yıl böyle geçti.
Nibiruda hayat giderek zorlaşmaya devam etti.
Sonunda Anu, Yüksek Senatodan gelen, Büyük Beşli tarafından da tavsiye edilen projeye göre insanların çift olarak yaratılmasını ve üremelerine izin verilmesini onayladı. İnsanlar çoğalmaya başladılar. Sonra hiç beklenmedik bir problem ortaya çıktı. Anunnakiler hoşlarına giden insanlarla ilişki yaşamaya başladılar.
Annem Ninhursag, ağabeyleri Enki ve Enlil’in bu konuda nasıl kavga ettiklerini bana uzun uzun anlatmıştı. İnsanlar çoğaldıkça kontrol edilmeleri imkansız hale gelmekte, Anunnakilerle ilişkiye girenlerin yaşamları biraz daha uzun ama gene de sınırlı olmakta ve ortaya çıkan eşitsizlik her iki tarafı da isyan ettirmekteydi. Nibiruda tüm yönetim ile Başkan Anu çaresizlik ve pişmanlık içindeydiler. Kendi yaşamlarında böyle bir evre geçirmemişlerdi. Yarattıkları insan ırkı giderek yozlaşmaktaydı.
On bin yıl önce Nibirunun tekrar Güneş Sisteminin içinden geçeceği periyot yaklaştığında dünyayı terk etme emri geldi. Nibiru, gezegenin çok yakından geçecek, dünyanın kutupları tekrar kayacak ve büyük bir felaket yaşanacaktı. İnanılmaz büyüklükte depremler kıtaları yerinden oynatacak, eriyen buzullar su seviyesini ani olarak yükselterek toprakları yok edecek, sadece su içinde yaşayabilen yaratıklar ve tepelerde yaşamını sürdürebilecek çok az sayıda hayvan ile bazı bitki türleri yaşama devam edebileceklerdi. Aynı zamanda dünyada gelişmiş olan medeniyetler de binlerce yıl önce olduğu gibi arkalarında bir iz bırakmadan tamamen yok olacaktı.
Gezegeni terk etme işlemi beklendiği gibi gitmedi. Anunnakilerden biri emirlere karşı gelerek kendisini yakın hissettiği bir gurup insana gerçeği anlattı. Planları bir Anunnaki tarafından yapılan dev büyüklükteki gemiye binen insanlar kendilerine verilen talimatlar doğrultusunda hayvan ve bitki örneklerini de gemiye alarak nesillerinin devam etmesini sağladılar.
Tufan sonrasında gerçekten de tüm yerleşme merkezleri yok olmuştu ama insanlardan bir gurubun hala hayatta kalması Nibiruda panik yarattı. Yıllar geçtikçe dünyada hayat kontroldan çıkacak ve orası yaşanmaz vahşi bir yer olacaktı. Böyle planlanmamıştı. İnsanlar kendilerine öğretilenleri işlerine geldiği gibi kullanıp, toplulukları baskı altına alarak yönetmek gibi kolay ama sonu olmayan bir yolu tercih etmişlerdi.
İşte o zaman Yüksek Senato bir proje geliştirdi. Uzun süre tartışıldı, düzeltmeler yapıldı ve Büyük Beşliye sunuldu. Bütün detayları ve olasılıkları gözden geçiren Büyük Beşli projeyi onaylayarak Başkana gönderdi. Nibiru’da gergin ve endişeli bir süreç yaşandı ve sonunda Anu projeyi onayladı. Dünyalılara yardım etmek isteyen belirli sayıda Anunnaki Mavi Gezegende kalmaya devam edebilirlerdi ancak günlük hayatta pasif olacaklar, etkin roller almaya çalışmayacaklar ve kendilerinin farklı olduklarını belli etmeyeceklerdi. Sonsuz yaşama sahip oldukları anlaşılmasın diye her on yılda bir yer değiştireceklerdi. Amaç insanların gezegeni yok edecek kadar zarar vermelerini önlemekti. Orası kainattaki yaşanabilecek son noktaydı ama üstünde yaşayanlar bunu farkında değildi.
Bu karar beraberinde birçok tedbir amaçlı organizasyonu da getirdi. Ninhursag tekrar iş başına geçirildi ve dünyadaki doğal dengenin korunması ve yukarıdan kontrol edilebilmesi için bazı hayvan ve bitki türleri programlandı.
Önce okyanuslardan işe başlayan Ninhursag, dış etkilerden ve özellikle cahil insanların yaratacakları zararlardan en geç etkilenecek şekilde su altında oksijen üreten bir yeşil fauna yarattı. Bu sayede Mavi Gezegendeki hayatın ihtiyacı olan oksijenin büyük bir yüzdesi suların içinden yaratılacaktı, insanların yeryüzündeki yeşilliği yok edecekleri ön görülmüştü. Su altı hayatını denetleyebilmek için okyanuslarda yaşayan ve amaçsızca dolaşan bazı balık türleri ile Balina, Yunus gibi memelilerin genleri programlanarak dünyanın Güneş etrafında her dönüşü süresince periyodik olarak su içinde binlerce kilometre yol kat etmeleri ve sürekli olarak suyun yaşam kalitesini ölçmeleri sağlandı.
Ninhursag daha sonra kuşlar üzerinde de aynı türden programlamalar yaparak bazı türlerin her yıl belirli mevsimlerde gezegenin değişik paralellerinde göç ederek gezegendeki atmosfer şartlarını test etmelerini sağladı.
Bilgiler dünyada kalan Annunakiler tarafından telepatik olarak toplanarak yukarıya bildirilecekti.
Dünyadan ayrılmadan önce geride kalan arkadaşlarının başının derde girmesi ihtimaline karşı son bir tedbir olarak yıllar boyunca dünya çevresinde yörüngede kalacak bir servis gemisi hazırlandı. Gemi aşağıda kalanların tümünü acil durumda almak üzere yetmiş kişi için hazırlandı.
Annunakiler kendi yarattıkları insanoğluna güvenmiyorlardı.
Tufandan sonra Mezopotamya deltasında E.ri.du (En Uzaktaki Ev) yerleşim merkezini kurduklarında geride kalan bir avuç insana yaşamlarını devam ettirebilmeleri için gereken bilgileri vermiş, dönüş hazırlıklarına başlamışlardı. Son kez gitmeden önce Enki’nin yazarları Sümerlere kilden tabletler yapmayı öğretip gerekli tüm bilgileri tek tek yazdırmışlardı. Bundan önceki medeniyetlerden hiç iz kalmaması onlar için de bir ders olmuştu. Dünyada biriken tecrübelerin sonraki nesillere bir şekilde iletilmesi gerekiyordu. Aradan geçen zaman içinde tabletlerin bir kısmı çeşitli nedenlerle yok oldu. İnsanoğlunun geriye kalan yazıtları ciddiye alması için aradan yüzlerce yıl geçti. Ama geç de olsa insanlar gerçek tarihi öğrendiler.
Yukarıdan gelen talimat üzerine aşağıda kalacak olanlar yaşamaları için belirlenen yerlere uçtular. Kimliklerini gizlemek için gerekli hazırlıkları yaptılar. Onların işleri zor olacaktı. Her on yılda bir yer ve kimlik değiştireceklerdi. Zeka ve algılama dereceleri beraber yaşayacakları insanlardan çok üstün olduğu için hayatlarının çok sıkıcı ve monoton geçmesi de kaçınılmazdı. Birbirleri ile gelişmiş telepati gücü ile haberleşeceklerdi. Bu, Dünya insanlarının sahip olmadıkları en önemli güçlerden biriydi. Anunnakiler bu gücü yüz binlerce yıl önce geliştirmişlerdi ama yarattıkları insana ölümsüzlük vermedikleri gibi bu yeteneği de vermemişlerdi.
Ninmali düşüncelerini toparlayıp bildiklerini özetlerken dünyaya yaklaşmışlardı. Araç, dünyada binlerce yıl önce indikleri yere eski E.ri.du’nun olduğu yere inecekti. Bu bölge, bir zamanlar petrol zengini ülkelerin yer aldığı, şimdi kimsenin yaşamadığı bir çöldü. Onları karşılamaya kimse gelmeyecekti. Herkes işinin başındaydı. Geride bırakılan yetmiş kişi, dünyalıların gezegeni yok etmeye çok yaklaşması üzerine son bin yılda Anu’nun talimatı üzerine hayat içinde aktif rol almaya başlayıp zamanla dünyanın yönetimini üstlenen Yüksek Senato’da yer almış, beş kişiden oluşan Üst Kurul görevlerini ele geçirip aralarından birini de başkan seçmişlerdi. İnsanlar, kurulan bu düzenin Nibirudaki ile aynı olduğunu bilemezlerdi. Dünya artık insanoğlunun zaafları yüzünden tehlikeye atılamayacaktı ama başka bir tehlike yaklaşıyordu. Yer ekibi bunu biliyordu ama insanoğlunun yaklaşan kesin sondan henüz haberi yoktu.
Bu bilginin insanoğlu ile nasıl ve ne zaman paylaşılacağına aşağıya inen Ninmali ve ekibi karar verecekti.
KOLİN’İN BİR GÜNÜ
Kolin için standart bir çalışma günüydü. Haftanın dört günü işyerinde çalışıp, iki günü özel hobileriyle uğraşıp bir gününü de ailesine ayırıyordu. Günlük hayattaki bu konsept, planetteki herkes için aynı şekilde uygulanmaktaydı. Çalışma saatleri; iş yerinde dört saat, sosyal görevlerde dört saat olarak belirlenmişti. Günün geri kalan saatleri kişiye özel eğlence saatleriydi. İnsanlar iş günleri dışında özel iki gün içinde uğraşılacak sayısız hobiden birini seçerek kendisini geliştirme şansı bulmaktaydı. Bu gelişimler kişiye ileride iş yerinde daha yüksek yetkilerle donatılmış bir hayat sağlayabilirdi. Kolin’in hobisi antik film endüstrisiydi. Yüzlerce yıl önce çevrilmiş iki boyutlu filmleri seyretmekten büyük zevk alıyordu. İnsanlar asırlar geçmesine rağmen aynı egoizmi, hırsı, aşkı, kötülüğü içlerinde barındırıyordu, ancak üç binli yıllarda hayat şartları herkes için eşit ve dengelenmiş olduğundan kötülük yapmak için geçerli bir sebep kalmamıştı. Gene de az da olsa anlaşılmaz sebeplerle insanları şaşırtan olaylara rastlanmaktaydı ama gelecek için bir tehlike görülmüyordu…
Kolin’in bağlı olduğu bölüm yeni bir eğitim projesi geliştirmekteydi. Oğlu Lucas da bu programın içinde yer alan gönüllülerden biriydi. Yaklaşık iki yıllık pilot deneme süresi sonunda program kabul görürse tüm dünyada uygulanacaktı. Sistemin değişmesi yeni yönetimin seçileceği günlere denk geliyordu.
Altı yıl süre ile dünyayı yönetmek için seçilen “Şirket” ilk dört yılını doldurmuş, iki yıl sonra dünya çapında yapılacak seçimle görevi devredecekti, ancak yönetimde çalışanlar tecrübe sahibi oldukları görevlerine devam edecekler, hazırlanan projeler değişmeden devam edecekti. Bu yüzlerce yıldır böyle devam etmekteydi. İnsanlar eski zamanlarda yaşanan karanlık devirlerden ders almışlardı.
İnsanların kabul ettiği takvime göre İsa’dan sonra iki bin dört yüz ile iki bin yedi yüz yılları arasındaki üç yüz yıllık kaos devrinde açlık, susuzluk ve hayatın eşitsizlikleri insanları isyana sürüklemiş, tüm ülkelerde önce milliyetçilik kavramı çökmüş, birçok ülke hayatta kalabilmek için bayraklarından vazgeçerek birleşmiş, bu arada idareyi din adamları ele geçirmiş ve insanları kontrol altına alabilmek için baskı uygulayarak iletişim kanallarını kısıtlamışlardı. Ancak aradan yüz yıl bile geçmeden uygulanan sansüre rağmen yaşamlarında hiçbir düzelme olmayan, tam tersi, din adamlarının uydurduğu, inandırıcı olmayan, asıl kitaplarda yer almayan, şiddete dayalı sözde dini kanunlarla korkutulmaya çalışılan insanlar tekrar haberleşme yolları kurarak vahşi bir şekilde düzeni yıkıp birlik olmanın yollarını aramışlardı.
Bu arada kıtlık yıllarında gıdayı, suyu, teknolojiyi ve kimyasal araştırmaları ellerinde bulunduran büyük şirketler, çalışanlarına eşit ve yaşanabilir bir hayat sunarak dünya çapında pozitif bir idare modeli yaratmışlardı. Çok uluslu olan ve zaman içinde birçok devleti idare edecek güce ulaşan şirketler sonunda kendi aralarında birleşerek daha da büyümüşlerdi. Bu global kuruluşların her biri farklı sektörlerde uzmanlaşarak birleşmişler ve sayılarını on sekize indirmişlerdi. Kaos yıllarının sonunda akıllı, geniş vizyonlu yöneticilerin ortaya attığı model yürürlüğe girmiş, dünya çapında yapılan seçimle bu şirketlerden biri altı yıl boyunca yönetimi ele almak şartı ile periyodik olarak değişerek başarılı ve herkese eşitlik sağlayan bir hayat sağlamışlardı. Altı yılın sonunda yapılan seçimle yeni bir şirket idareyi ele alıyor, eski şirket ancak diğer on sekiz şirketin de sırayla yönetimi devir almasından sonra tekrar iş başına geçiyordu.
Dünyadaki hayatın yönetilmesi bir Yüksek Senato tarafından kontrol ediliyordu. Bu Senato, şirketlerin tümünün eşit söz hakkına sahip akil adamlarından kurulu oluyor, güncelleniyor ve denetleniyordu. Her şirketin yönetim kurulu tarafından seçilen beş kişilik bir Üst Kurul görevlendiriliyor, bütün bu sistem de Üst Kurul tarafından görevlendirilen Başkan tarafından yönetiliyordu.
Bu kademeli sistemin nasıl ve ne zaman akıl edildiği kimse tarafından hatırlanmıyor ama mükemmel çalışması herkesi gururlandırıyordu. Düzenin aslının Nibirudan geldiğini dünyalılar bilmiyorlardı.
DÜNYAYA İNİŞ
Uzay gemisi belirtilen alana iniş yapıp tüm yolcuları çıktıktan sonra tekrar havalandı ve bekleme süresince yer alacağı yörüngesine yükseldi.
Ninmali ve ekibi önceden planlandığı gibi kendilerini bekleyen araca binerek turist kafilesi gibi otele giriş yaptılar ve hızla hazırlıklarına başladılar. Kaybedilecek fazla zaman yoktu. İlk iş olarak Yüksek Senato, beşli Üst Kurul ve Başkan ile konuşacaklar ve en kısa zamanda insanoğluna yapacakları açıklamayı hazırlayacaklardı.
Aynı anda Başkan ve Yüksek Senatodan bir gurup plan hazırlamaya çalışıyordu. İnsanoğlunu bu şartlar altında bırakıp gitmek hoşlarına gitmiyordu. Binlerce yıl önce atalarının içine düştüğü çıkmaza onlar da düşmüştü. Hiç birinin insanoğlu ile birebir ilişkisi yoktu ama gezegende gösterilen gelişme ve yükselen hayat kalitesi memnuniyet vericiydi. Şimdi bütün bunların yok olması üzücüydü.
Tarih boyunca insanlar düşünebildikleri kadar ileri giderek günün birinde bu gezegende hayat biterse göç edebilecekler başka bir gezegende hayat aramışlar ama binlerce ışık yılı uzaklıkta dahi bir medeniyet ışığı bulamamışlardı. Arada geçen yüzlerce yıl içinde kimliği ve niteliği anlaşılamayan uzay cisimleri gözlemlenmiş ancak basit tek hücreli hayatların dışında gelişmiş bir organizma bulunamamıştı.
Sonunda insanlar Uzay İstasyonlarında hayatlarını sürdürebilecekleri bir proje geliştirmişler ama bunda da uzun ömürlü bir başarı elde edememişlerdi. Uydunun yörüngesinde dönebileceği güvenilir bir sabit yıldız bulunamamış, güneş ışınlarından enerji üretmeyi bulmuş olmalarına rağmen beslenme ve su sorunlarını çözememişlerdi. Sahip oldukları eksik kromozom sayısı yüzünden hücreleri kendilerini yenileyemiyor, çok çabuk ihtiyarlıyor, kısa bir süre hasta olmamayı becerdikleri halde yaşamlarını yüz yıldan fazla sağlıklı olarak sürdüremiyorlardı.
Ninhursag tarafından binlerce yıl önce gezegenin çeşitli yerlerinde farklı hayat formatlarında saklanarak yaratılmış, keşfedilmeyi bekleyen ipuçları insanoğluna gereken bilgileri fısıldayamamıştı. Annem yukarıya geri çağırıldığı zaman insandan daha iyi gören, duyan, koklayan, hücrelerini hatta organlarını yenileyebilen, tek yönlü beslendiği halde çok daha kuvvetli ve dayanıklı olabilen, yüzlerce yıl yaşabilen canlılar yaratmıştı ancak bunlar insanoğluna bir ilham vermemişti. Sadece bu ipuçlarını takip etseler eksik kromozom sarmalını fark edip onlar da bizim gibi ölümsüz olabilirlerdi. İnsanlar ne yazık ki binlerce yıl boyunca daha çok birbirleri ile uğraşarak vakit kaybetmişlerdi.
SCARLETT’İN EĞİTİMİ
Kolin sabah evden çıkmadan önce kızını kucakladı, öğleden sonra eve gelirken ne getirmesini istediğini sordu. Aldığı cevap biraz garipti. Scarlett: “Sen eve dön, başka bir şey istemem” demişti. Çocuklar böyle konuşmazdı. Bu kız böyle büyük bir insan gibi konuşmayı nereden öğreniyordu? Bunu Suzan’la konuşması gerektiğini düşündü.
Aslında Kolin’in aklı günlerdir bir şüpheye takılmıştı, bunu karısına açıp açmamakta şüpheliydi. İşi gereği Yüksek Senato ve Büyük Beşli ile yakın görüşmeler içindeydi. Eğitim gibi çok önemli bir konuda yukarısı ile koordineli olarak çalışmak ileride doğacak zaman kaybını önlemek için gerekliydi. Bu konuşmalar sırasında Yüksek Senatodaki on sekiz kişinin on ikisinin ve Büyük Beşlinin tümünün birbirinin kopyası gibi aynı kelime gurupları ile birbirine çok benzeyen bir mantık silsilesi yürüttüğüne şahit olmuştu. Dünyanın değişik bölgelerindeki on sekiz dev şirketten gelen, farklı sektörlerde iş guruplarını yöneten, farklı bilgi yüklemeleri olan kişilerin aynı stilde konuşmaları Kolin’e garip gelmişti. Bu konuda bir araştırma yapmak istedi. Yetkisi olduğu kadar derine inerek bu kişilerin kişiliklerini araştırdı. Açıklanan öz geçmişlerini incelerken ancak on yıl öncesine kadar gidebilmiş daha derinine inememiş, bu kişilerin doğduğu yerler, daha önce yaşadıkları yerler hakkında bilgi sahibi olamamıştı. Bu bilgi karanlığı ona çok eski yıllarda çevrilmiş filmlerdeki gibi, gizli servis ajanlarının geçmişlerinin silinmesi olayını hatırlatmıştı.
Herkesin gözünden kaçan bir gerçeği ortaya çıkartmak üzere olan biri gibi hissederek heyecan duymaktaydı ama gün daha yeni başlıyordu ve başına neler geleceğini farkında değildi.
İç iletişim aleti tıkırdadığında Kolin çoktan işine dalmıştı. Arayan Yüksek Senato’dan Üç Numaraydı. Yukarıya davet edilmişti. Birkaç dakika içinde Üç Numaranın karşısında oturuyordu. Senatör önce kendisinin, sonra eşinin ve Lucas’ın hatırını sordu. Bu binlerce yıldır süre gelen bir ritüeldi. Aslında onların nasıl oldukları çok iyi biliniyordu. Sonra konu direk olarak Scarlett’e geldi. Teklif çok şaşırtıcıydı. Senato Scarlett’in eğitimini aileden almak istiyordu. Bu bir tekliften ziyade bir emir gibi ifade edilmişti. Kolin “bir sebep sorabilir miyim?” dedi. Cevap gene anlaşılmazdı: “Scarlett’in zeka derecesi ve beyin algılama katsayısı normalin çok üstünde. Aslında şöyle açıklamam lazım: bulgular şüphe duyulacak kadar yüksek.” Kolin kızının bir testten geçirilmediğini söyledi. Senatör bunun gereksiz olduğunu, yeni uygulanmaya başlanan bir metot olarak kişisel algılamaların uzaktan da yapılabildiğini söyledi. Fazla seçenek yoktu. Aslında ortada kötü bir durum da yoktu, ancak olayın bu kadar ani ve habersiz gelişmesi biraz şaşırtıcıydı. Kolin gene ”tıpkı eski filmlerdeki gibi” diye düşündü. “Kişisel algılamaların uzaktan yapılabilmesi” nasıl oluyordu acaba? Kolin biraz daha derin düşünebilse bu uygulamanın kimler tarafından ve ne kadar zamandır yapılabildiğini de araştırmalıydı ama bunlar ancak çok sonraları aklına gelecekti.
Tekrar çalışma yerine döndüğünde bazı aletlerinin yerlerinin değiştiğini fark etti. Kendi kendine “eski filmleri çok fazla seyrediyorum galiba” diye söylendi. Öğleden sonra aracına binip eve doğru uçarken kafasında hala senaryolar yazmaktaydı. Ortada kesin bir “olay” vardı ama henüz bir ipucu bulamamıştı.
Kolin eve döndüğünde karısını masada oturmuş endişeyle Scarlett’i seyrederken buldu. Kızı odasına gönderdikten sonra alçak sesle konuşmaya başladılar. Suzan kızın bu gün bir taraftan oyun oynarken diğer taraftan kendi kendisine konuştuğunu, bir yerlerden gelen sorulara alçak sesle ciddi cevaplar verdiğini anlattı. Konular anlaşılamayacak kadar derindi ama kız hepsini çok iyi biliyormuş gibi detaylı olarak cevaplayabiliyordu.
Kolin de iş yerinde Yüksek Senato’dan Üç Numaranın Scarlett’in eğitimini üzerlerine aldıklarını bildirdiğini anlattı. Kızlarında onların bilmediği bir farklılık vardı.
Bu arada Scarlett odasında konuşmaya devam ediyordu ama sesi biraz korkmuş gibiydi. Sesi yükselince Kolin ve Suzan yukarı koştular. Kız “olamaz, her şey böyle bitmemeli” diye ağlamaya başladığında ikisi de paniğe kapıldı. Birileri kızlarıyla konuşuyor ve ona anlayışının üstünde bilgiler veriyordu.
LUCAS’IN BİR GÜNÜ
Lucas, annesi ve babası gibi analiz yapabilen işlek bir zekaya sahipti ama ona göre daha önemlisi, birçok erkek arkadaşını kıskandıracak, kızları da hayran bırakacak atletik bir vücut yapısı vardı. Bu yaştaki çocukların hayat görüşüne göre birinci derecede önemli olan dış görünüştü, akıl zaten herkeste vardı…
Lucas, babasının yönettiği bir projede gönüllü olarak çalışırken bir taraftan da gezegendeki en sevilen ayak voleybolu oyunu takımının as oyuncusu olarak dikkatleri üstüne çekiyordu. Yüz yıllar önce oyuncuların birbirine temas ettiği oyunlar kaldırılmış, yerine bu oyunların karışımından yaratılmış spor türleri icat edilmişti. Ayak voleybolu da bunlardan biriydi. Takımlar ayakları ile topu diğer sahadaki kaleye atmaya çalışırken rakip oyuncular da tüm sahada onlara mani olmak için defans yapıyordu. Top hep havada kalacak, yere sadece bir kez değecek ve belirlenen alanın dışına çıkmayacaktı. Oyuncuların kesinlikle rakip oyuncuya değmemeleri gerekiyordu. İşin özelliği, doğru zamanda doğru yerde olabilecek derecede çevik ve zeka sahibi olmaktı.
Lucas çalışma saatlerinin dışında hemen tüm zamanını bu oyunla ve ekip arkadaşları ile geçiriyordu. Taraftarları arasında kızların çoğunlukta olması onu pek etkilemiyordu. Kızların hislerini belli etmesi onu sinirlendiriyor, “hepsinin aklı bir karış havada” diyerek onları küçümsüyordu. Henüz karşı cinsten cinsel bir yakınlık kurabildiği veya hislerini paylaşabildiği birisini bulamamıştı ama o zaten bunu farkında değildi. Çalışma ve spor arasında geçen günü onu tatmin etmeye şimdilik yetiyordu.
SCARLETT’İN ALINMASI
Aslında Dünyada kalan yetmiş Anunnakiden biri olan Üç Numara, yardımcıları ile birlikte sakin kalmaya çalışıyor, işlerin kontrolden çıkmasını nasıl engelleyeceğini düşünüyordu. Scarlett onlar gibi yüksek düzeyde telepati gücüne sahipti. Normal insanlarda olmaması gereken bu özelliğe nasıl ve neden sahip olduğunu acilen anlamaları gerekiyordu. Diğer taraftan kız onların kontrolü dışında yaklaşan uzay gemisi ile telepatiye geçip neden geldiklerini öğrenmiş, yeterli ön bilgiye sahip olmadığı için de paniklemişti.
Hızla Scarlett’i almak üzere iki kişi gönderildi. Kız fazla konuşmadan, bildiklerini etrafındakilere anlatmadan kontrol altına alınmalıydı.
Kolin ve Suzan kızlarını sakinleştirmeye çalışırken söylediklerinden hiçbir şey anlamamışlardı. Kız sürekli olarak dehşet içinde hıçkırarak “böyle bitmemeliydi” diye mırıldanıp duruyordu.
Kapıdan sesler gelince aşağıya indiler. İki görevli kibarca ellerindeki ekranda gerekli belgeyi göstererek Scarlett’i almaya geldiklerini belirterek kızın özel eşyalarını toplamalarını rica ettiler.
Konu çok hızlı gelişmişti, yapılacak fazla bir şey yoktu. Kendilerine daha sonra detaylı bilgi verilecekti. Kolin Suzan’ı sakinleştirmeye çalışarak, kendisinin Üst Konsey’e yakın olduğunu, yarın sabah Üç Numara ile konuşarak bundan sonra hayatın nasıl devam etmesi gerektiğini öğreneceğini söylüyordu ama o da bundan sonra hiçbir şeyin eskisi gibi gitmeyeceği gibi bir hisse kapılmıştı. Gerçekten de öyle olacaktı…
KARANLIK BÖLGE
Gezegenin kuzeyinde eski İskandinav Yarımadası olan bölgede birkaç bin kişiden oluşan bir topluluk barış içinde hayatını sürdürüyordu. Onlar dünyanın binlerce yıl içinde ısısını kaybetmesi sonucunda güneye göç etmek istemiş ama o senelerde yönetimde olan şirket ve sonra gelenler buna karşı çıkmışlardı. Dünyadaki su problemi giderek hayatı zorlaştırıyordu, yöneticiler insanlara büyük şehirlere göç etmeden bulundukları yerde yaşamalarını tavsiye ediyordu.
Kuzeyliler tatlı suyu denizden elde edebilmek için gereken muazzam enerjiyi eski sistemlerle üretmeye başlayınca yönetimle araları açıldı ve kendi iradeleri ile sınırlarını kapatıp merkezle iletişimi kestiler. Yapılan çağrılara, destek önerilerine karşı çıktılar, aslında rahatları yerindeydi. Geçen binlerce yıllık süre içinde gelişen füzyon enerjisi artık korkulan bir sistem olmaktan çıkmıştı, çok verimli çalışan, doğayı kirletmeyen bir füzyon santralına sahiptiler. Kuzeyliler kendilerine ironik bir şekilde Karanlık Bölge adını takıp, refah içinde yaşamlarını sürdürürken dünyaya uzaydan yaklaşmakta olan tehlikenin farkında değildiler.
İNSANLIK İÇİN ÇÖZÜM
Toplantıda çok fazla konuşan olmadı, iletişim belirli bir hiyerarşi içinde ve çok hızlı yapılmaktaydı. Oturum ilk kez tüm yönetim katlarının katılımı ile gerçekleşmekteydi. Yüksek Senato, Beşli Üst Kurul, Başkan, artık dünyalı sayılan yetmiş kişinin diğer elemanları ve gezegene yeni inenler bir aradaydılar. Çok hızlı karar vermek gerekiyordu.
Binlerce yıl önce yapılan hataya düşmemek için eldeki iki hareket planı irdelendi. Dünyalıları kaderleri ile baş başa bırakıp toparlanıp gitmek veya onlara yardım etmek arasında başka alternatif yoktu. Karar oy birliği ile alındı: Dünyalıları kurtarmanın yolu aranacaktı.
Yıllardır geliştirdikleri ama bir türlü son noktaya gelemedikleri uyduların hızla tamamlanması için Anunnakiler tarafından teknik destek verilmesi ve araçların geride mümkünse kimseyi bırakmadan havalanmaya hazırlanması kararlaştırıldı.
İnsanoğlu son kez dışarıdan bir müdahale ile kurtarılıyordu.
İLK PLANLAR
Dünyaya iner inmez ilk işimiz merakla çok uzun yıllardır burada yaşayan Anunnakilerle kontak kurmak oldu. En merak ettiğimiz konu Mavi Gezegenin doğal hayatı hakkındaki son gelişmelerdi. İlk bilgiler hiç de beklediğimiz gibi olmadı. Alınan tedbirler suyun kirlenmesini önleyememişti. Bizim binlerce yıl önce suyu denetlemesi için bıraktığımız su yaratıkları artık yaşamıyordu. Oysa gezegenin dönüşü ile bağlantılı olarak yaptıkları periyodik göçler sayesinde suyun evrimini denetlemek mümkün oluyordu. Şimdi bunu manuel olarak yapmaya çalışıyorlarmış.
Hava denetlemesi de uçan yaratıkların hemen tümünün neslinin tükenmesi ile tamamen durmuş. Çeşitli bölgelere kurulan istasyonlar aracılığı ile kontrol yapılmaktaymış.
Şaşırtıcı bir bilgi de kuzey bölgesinden geldi. Bir kısım dünyalı iklim değişikliklerine bağlı olarak yaşamın zorluklarından kaçmak isteyerek güneye yerleşmek istemiş ancak o devirdeki yönetim tarafından buna izin verilmemiş. Yıllar içinde önce dayanmaya çalışmışlar, sonra isyan ederek kendilerine özel bir bölge kurarak farklı bir yönetim sistemi getirmişler. Dünya idaresi defalarca kontak kurmak istemesine karşılık bu Karanlık Bölge’ye yaklaşamamış. Dünyada çoktan terk edilmiş eski metotlarla enerji üreterek yaşamlarını sürdürdükleri tahmin ediliyormuş. Bir konuda büyük şansları varmış çünkü kuzeye yakın bölgelerde soğuk ve temiz su kaynakları bulunmaktaymış. Dünya yönetimi su konusunda yardım istemiş, satın almak istemiş, teknoloji ile takas etmek istemiş, Kuzeyliler hiçbirine cevap dahi vermemişler.
İşin ilginç tarafı hiçbir iletişime cevap vermedikleri için kiminle veya hangi kurumla kontak kurulması gerektiği de bilinmiyormuş. Misyonumuza başlarken planlarımızda olmayan ama mutlaka çözmemiz gereken yeni bir konu çıkmıştı ve içimizde ne yapılması gerektiğini bilen kimse yoktu.
Planlamacılar ilk adım olarak bizim dünyaya indiğimizi ve hepimizi ilgilendiren bir konuda görüşmek istediğimizi Karanlık Bölgeye iletmenin bir yolunu bulmak gerektiğini düşündüler. Yapılan çağrılara karşı şimdiye kadar olduğu gibi Kuzey’den hiç ses çıkmadı. Ayrıca bizim telepati kanallarımız da sanki kuzeye karşı kapatılmış gibiydi. En küçük bir düşünce kırıntısı dahi algılanamadı. Anlaşılan çok az gelişmiş bir toplumla kontak kurmaya çalışıyorduk, onlar tarafından da herhalde böyle bir yol bu güne kadar bulunamamıştı. Bunun üzerine yapılacak tek işin kuzeye, onların bulundukları bölgeye küçük bir gurup göndermek olduğu konusunda fikir birliğine varıldı. Kuzeydeki yaşamın çetin atmosfer şartlarına uyabilmek için aramızdan en genç ve atletik dört kişi gönüllü oldu, yola çıkmak üzere hazırlandılar. Nereye kadar gitmeleri gerektiğini ve nerede kontak kurulabileceğini bilmiyorlardı ama bizimle hep telepatik olarak bağlantıda olacaklardı.
SCARLETT’İN PEŞİNDEN
Scarlett’i götürdüklerinin ertesi günü Kolin ilk iş olarak Üç Numarayı aramak niyetiyle ofise gittiğinde masasında bir mesaj buldu. Üç Numara her işi bırakıp derhal yanına gelmesini rica ediyordu. Davetin emir formatında yazılmış olması Kolin’i daha da endişelendirdi. Yanına vardığında içerisinin kalabalık olduğunu gördü. Odada ilk kez gördüğü birkaç kişi daha vardı. Tanışma sırasında onların Anunnaki olduğunu öğrendi. Geldiklerinden haberi yoktu. Bu kadar üst seviyede bir planlamacı olduğu halde Nibiru’dan bir heyetin geleceğinin kendisine bildirilmemiş olması bilinmeyen bazı büyük tehlikelere karşı içinde ürpermelere sebep oldu. Midesi kasıldı, tansiyonu yükseldi. Karşısındaki topluluk sanki onun ne düşündüğünü ve vücut reaksiyonlarını görüyorlarmış gibi kendisine bakıyorlardı.
Kolin, antik tarih bilgileri arasında uzaydan gelenler olduğunu, binlerce yıl önce olduğu anlatılan tufan öncesinde bile gezegende medeniyetler geliştiğini ama zaman içinde hepsinin yok olduğunu, tufan sonrasında da uzaydan gelenlerin insanlara yazı yazmayı öğretip, bunu taş üzerine işlemelerinin uzun zamanlar boyunca kalıcı olacağını öğrettiklerini biliyordu. Gene de tekrar birilerinin habersizce bu kadar kolay gelebilmesi ve tıpkı insan gibi gözükmeleri kendisini çok şaşırtmıştı.
Aralarında hepsinin önünde lider gibi duran hanıma dönerek sorar gibi baktı. Kadın aklından geçenleri okumuş gibi “merhaba Kolin, ben Ninmali, Nibiru’dan dün gelen heyetin yöneticisiyim. Sen sorularına başlamadan önce istersen ben kısa bir bilgi vereyim.” Kolin artık kadının beynini okuduğundan emindi, sakinleşerek dinlemeye başladı.
“Yeryüzüne tekrar gelmemizin bir sebebi var ama önce aklından geçen bir temel bilgi yanlışını düzeltmeme izin ver. Biz size benzemiyoruz, asıl siz bize benziyorsunuz, sizi bilerek böyle yarattık. Şimdi ana soruya geri dönelim. Büyük bir tehlike yaklaşıyor, kısa süre içinde bizden alacağınız destekle başlayıp bitiremediğiniz uyduları mümkün olduğu kadar çok sayıda hayata geçirmek ve gezegeni terk etmek zorundasınız.”
Kolin o anda Scarlett’in “böyle bitmemeli” diyen çığlıklarının anlamını kavramıştı. Peki, o bunu nereden haber almıştı. Üç Numara kızının algılama gücünün çok yüksek olduğunu söylemişti ama bunun kendisine daha açık anlatılması gerekiyordu.
Ninmali gene Kolin’in düşüncelerini okumuş gibi cevapladı: “Scarlett’in durumunu gelir gelmez öğrendik. Bu sizin için tehlikeli bir gelişme ve aynı zamanda bizim için de içinden çıkılması zor bir problem. Scarlett, bizim telepatik iletişimimize katılabiliyor. Normal olarak siz insanlar bu kadar gelişmiş bir beyin gücüne sahip olamazsınız, çok ender olarak kızınızdaki gibi bir yetenek ortaya çıkabiliyor. Tarihte insanoğlunun açıklayamadığı kadar akıllı, keşifleri, buluşları, sözleri, zeka dereceleri ve mucizeleri yüz yıllarca anlaşılamayan insanlar olduğunu biliyorsunuz. İşte bunlar ara sıra bizim beyin gücümüze yaklaşan yeteneklerdi. Aslında yasak olmasına rağmen gene de Anunnakilerle insanlar arasında oluşan birleşmeler sonunda beklenmedik derecede gelişmiş duyular ortaya çıkabiliyor. Bu yetenekler o insanın çocuklarına geçmiyor. Ancak araya tekrar bir Anunnaki girerse o zaman başka…”
Kolin bir an ailesinde bir Anunnaki olup olmadığını düşündü, bunu bilemezdi ki, Ninmali bu düşünceyi de okumuştu; “hayır Kolin, Scarlett’in olayı tamamiyle bir raslantı olabilir, bildiğimiz kadarıyla ailende bizden kimse yok” diye Kolinin aklından geçenlere cevap verdi.
Kolin’in anlaması gereken bir soru daha vardı: Scarlett neden Anunnakiler için bir problem olmuştu?
Cevap ürkütücüydü: “Misyonumuz gezegende panik yaratmadan uyduları yola çıkartmaktır. Doğal olarak tüm dünya nüfusunu uzaya göndermemiz mümkün olmayabilir, bu durumda biz kendi uzay aracımıza döneceğiz, yerimiz ancak buradaki Anunnakilere yetecek kadar, onun için Scarlett’in beyninde duyduğu haberleri etrafa yaymaması için onu şimdilik yanımıza almamız gerekiyor. Daha sonra bizim ayrılık zamanımız geldiğinde tekrar size geri dönecektir.”
Kolin’in bunu hazmetmesi biraz zaman aldı. Karşı gelmesi mümkün değildi, söylenenler çok mantıklıydı. “Şimdi ne yapıyoruz?” diye sordu. Ninmali ; “Üç Numara ve diğerleri ile görüştük, sizi eğitim planlamacılığı işinizden geçici olarak alıp Üst Konseye katılmanızı sağlayacağız. İnsanlara hissettirmeden uydularınızı bitirip aynı anda buradan uzaklaşmamız için sadece on dört dünya yılı kaldı. Nibiru hızla yaklaşıyor.”
KARANLIK BÖLGEYE GİRİŞ
Karanlık Bölgeye yaklaşan dört gönüllü sanki kendilerini bir tehlike bekliyormuş gibi tedirgindiler. Ne oradaki yaşam hakkında, ne de bölgenin idaresi ve gücü hakkında hiç bilgileri yoktu. Bu bilinmezlik onları korkutuyordu. Kuzeye yaklaştıkça hava soğumaya ve insanın dayanabileceği sınırları zorlamaya başlamıştı. Gönüllüler telepatik güçlerini kullanarak insan topluluklarına yaklaşmakta olduklarını hissediyorlardı ama henüz çözülebilmiş bir düşünce okuyamamışlardı. Sanki karşı taraf, çok gelişmiş bir beyin konsantrasyonu ile dış okumalara kapanmış gibiydi ama dünyada henüz böyle bir gelişme belirlenmemişti. Bu boşluk belki de karşı tarafın çok az gelişmiş olmasından doğuyordu.
Sonunda gözle görülebilir bir yakınlığa gelince ileride yerleşme bölgelerini gördüler. Yapılar birbirlerine geçitlerle bağlanmış, iyi ısıtılmış, daha çok yer altına yayılmış ve yaşayanlara gerekli konforu sağlıyormuş gibi gözüküyorlardı. Yaklaşırken kullanılan enerji kaynağını tahmin etmeye çalıştılar ama ortalıkta görülen bir sistem yoktu.
Hayretle fark ettikleri ilk görüntü eski zamanlarda kullanılan otomobillerdi. Kuzeyliler onları zevkle geliştirmiş, modernleştirmişti ama uzaktan bile olsa eski teknoloji fark ediliyordu. Dörtlü aynı anda “temiz bir enerji kullanıyorlar ama bu gücü nasıl elde ediyorlar?” diye düşündü.
Yaklaştıkça karşı tarafta hareketlilik görüldü, yirmi kişilik bir gurup onlara doğru yürümeye başlamıştı. Henüz şehirden uzaktaydılar. Özenle ekilip biçilmiş ve üstü özel koruyucu malzemeyle soğuk havaya karşı korunmuş tarlaların ortasında buluştular. Hala telepati kurulamamıştı ve bu hiç de normal değildi. Kuzeylilerde bilinmeyen bir şeyler vardı…
İlk soru basitti: “neden geldiniz?”
Gönüllülerden kıdemli olan “bütün dünyayı tehdit eden bir gelişme hakkında sizi bilgilendirmek istiyoruz, başkanınızla görüşebilir miyiz?”
İkinci soru daha da basitti: “silah taşıyor musunuz?”
Gönüllüler soruyu ellerini havaya kaldırarak vücut diliyle cevapladılar.
Kısa bir yürüyüşten sonra yerleşim bölgesine vardılar. Kuzeylilerin yerleşim bölgesi gerçekten de oldukça küçük bir şehir, daha doğrusu çok modern bir kasabaydı ancak yerin altında daha büyük bir yerleşim olduğunu tahmin ettiler. Halk çok mutlu gözüküyordu. Gönüllüler şimdiden kötü haberi nasıl vereceklerini düşünmeye başlamışlardı.
Kısa ve kibar bir tanışma merasiminden sonra başkan aynı soruyu sordu ama bu sefer daha detaylı bir cevap beklenmekteydi: “neden geldiniz?”
“Dünyaya yaklaşan gezegenimiz bu sefer sadece yakından geçmekle kalmayacak, etrafındaki birçok ay ile çarpışmalar meydana gelecek ve gezegen büyük çapta tahrip olacak. Önceden bilinmesinde fayda olduğunu düşünerek sizinle iletişim kurmaya çalıştık, olmayınca gelmek zorunda kaldık.”
“Siz bu olacakları nasıl önceden tahmin ediyorsunuz?”
“Biz o gezegenden geliyoruz.”
Bu cevap haliyle pek inandırıcı olmamıştı. Kuzeyliler de tarih dersleri almış, iyi eğitilmiş bir topluluktu ama Anunnakilerin günün birinde dünyaya geri dönmesi beklenen bir olay değildi.
Başkan kısa bir süre düşündü, pek etkilenmiş gibi gözükmüyordu, soğukkanlı bir şekilde sordu; “Dünyanın geri kalanı buna karşı ne planlıyor?”
“Yapılması yıllardır süren ancak bazı bilgiler eksik olduğundan tamamlanamayan uydulardan mümkün olduğu kadar çok sayıda tamamlayıp halkı onlara taşımak planlanıyor, biz de bilgi ve teknoloji yönünden tecrübelerimizi paylaşmaya, yardım etmeye geldik.”
“Anladım, siz dinlendikten sonra dönebilirsiniz, yiyecek ve içecek için yardımcılarım sizinle ilgilenecektir.”
“Ama biz size de yardım edebilmek isterdik.”
“Bu gereksiz bir iyi niyet gösterisi oldu, çok uzun yıllardır başımızın çaresine bakmayı öğrendik, aynı şekilde sonuna kadar gitmeyi düşünüyoruz.”
Gönüllüler başkanın etrafında kimseyle konuşmadan, kesin bir şekilde kararını açıklamasına şaşırmışlardı. Başkan çok emin ve net konuştuğu için gitmekten başka çare yoktu. Son bir çaba olarak iletişim kanallarını açık tutmalarını, haberleşmeye izin verilmesini talep ettiler. Cevap gene kesin bir “hayır”dı.
Gönüllüler dönüş yolunda karışık düşünceler içindeydiler. Bu seviyede bir insan topluluğunun bilerek ölümü beklemesi çok mantıksızdı ve onlar sanki Anunnakilerin gelişini biliyorlardı.
AİLE DAĞILIRKEN
Ninmali nihayet aile ile özel olarak konuşma fırsatını bulmuştu. Bir masanın çevresinde oturdular.
“Çok özel yetenekleri olan bir kızınız var.”
Kolin: “farklı ve olgun davranışları dikkatimizi çekiyordu ama telepati gücünü ilk kez fark ettik. Bu nasıl mümkün olabilir?”
“Çok ender olarak genlerde görülen bir parlamadır. Her şeyin milyarda bir ihtimal ortaya çıkması ile kendiliğinden oluşur, genellikle basit insanlarda akıl hastalığı olarak tanımlanır ancak Scarlett’in durumu çok farklı, o bizden biri gibi.”
Kolin ve Suzan bakıştılar, durumu kabullenmek ve geri kalan zamanda insanlığın kurtuluşu için Anunnakilerle birlikte çalışmaktan başka bir şey düşünmek mümkün değildi. El ele tutuştular ve Ninmali’ye bakarak bundan sonra ne yapmaları gerektiğini söylemesini beklediler.
Ninmali durakladı. Kendisine insanoğlu başka türlü anlatılmıştı. Karşısındaki manzara beklediği gibi değildi. Onlar birbirlerine güveniyorlar ve telepatik güçleri olmamasına rağmen sanki birbirlerini anlıyorlardı. Aralarında Ninmali’nin tanımlayamadığı bir şey vardı. Bu başka ve çok baskın bir duygu olabilirdi. Daha sonra dünyada yıllarca yaşamış olanlardan bu konuda bilgi almaya karar verdi. “Dünyalı” tanımlarında yer alan “sevgi” dedikleri bu muydu acaba?
Kolin sabırsızca sorularını sıralamak istiyordu. Ninmali “şimdi bana ölümsüzlük, sonsuz yaşam vs. sorular sıralayacak” diye düşündü.
Kolin bu konulara hiç girmedi. Pratik zekalı olduğunu ispat edercesine “ilk olarak merak ettiğim, binlerce yıl sonra neden geldiniz, nasıl geldiniz, burada yaşayanlar olduğu ortaya çıktı, bu nasıl mümkün oldu?”
Ninmali takdirle Kolin’e baktı. Bu dünyalı sandığından daha akıllıydı ve analitik bir zekaya sahipti. “Ben size baştan başlayarak kısaca özetlemeye çalışayım isterseniz, gezegenimiz Nibiru bildiğiniz gibi 3600 yıllık bir periyotla dönüyor, bunu biliyorsunuz.
Bizim yapımız sizinkinden farklı olduğu için yaşlanma gibi bir konumuz yok, ancak aramızdan birinin tamir edilemeyecek kadar zarar gördüğü bir kaza geçirmesi ile hayatı sona erebilir ki bu çok ender görülen bir olaydır.
Dünyaya yüz binlerce yıl önce gelmemizin sebebi Nibiru’nun bozulan atmosferini tamir etmek için gerekli olan altın madenini toplamaktı, bunu zaten biliyorsunuz ancak aradan geçen zaman içinde Nibiru’nun yörüngesi üzerinde olan çok büyük gök cisimlerinin kuvvetli çekim gücünden atmosferimiz kötü etkilenerek artık tamir edilemez bir hale geldi. Önce azalan oksijeni daha ekonomik kullanabilmek için gezegende yaşayan ve bizlerin dışında oksijen tüketen tüm canlıları yok etmek zorunda kaldık. Bunun bir süre faydası oldu.
Hayatımızı tamamen laboratuar ortamında üretilen maddelerle devam ettirmeye çalıştık. Aradan geçen birkaç bin yıl içinde bu da yetmeyince büyük uydular yaparak gezegenimizden uzaklaşmaya başladık. Şu anda Nibiru’nun çevresinde dönen yedi büyük uyduya yerleşmiş durumdayız. Bu sefer dünyaya son kez yaklaşınca yıllardır burada bıraktığımız arkadaşlarımızı da alarak uzaklaşmak istiyoruz. Bu son seferinin ardından Nibiru’nun çevresinden ayrılarak sizin güneşinizin çevresinde dünyadan daha büyük bir yörüngeye yerleşerek yaşamımızı bu sistem içinde sürdürmek istiyoruz.”
Suzan burada söz istedi: “Pekiyi mademki o kadar kalabalık değilsiniz neden dünyaya yerleşmeyi düşünmüyorsunuz?”
“Çünkü bu sefer Nibiru dünyaya tıpkı binlerce yıl önce olduğu gibi gene zarar vererek geçecek ve sizlerin de uzaya çıkmanız gerekecek.”
Kolin: “Biz bunu yıllardır planlıyoruz ama enerji sorununu halledemediğimiz için gerçekleştiremiyoruz, uydumuz olan Ay’da ve yakınımızdaki başka gezegenlerde koloniler kurmayı denedik ancak uzun vadede başarılı olamadık, şimdi bu kadar kısa zamanda nasıl başaracağız?”
“Dünyaya inmemizin tek sebebi zaten bu oldu. Yoksa arkadaşlarımızı siz fark etmeden de alıp gidebilirdik. Güneş sistemindeki başka bir gezegene veya onun uydusuna yerleşmek sanıldığından daha büyük tehlikeler saklıyor. Her birinin farklı yörüngesel, atmosferik ve jeolojik problemleri var, kontrol edilmesi güç riskler ortaya çıkabilir. En iyisi kendi uydularınız içinde sağlam bir yörünge belirleyip hayata devam etmek. Şimdi önümüzdeki kısa zamanda mühendislerimiz size enerji sorununu nasıl halledeceğinizi gösterecekler. Sonrası size kalmış durumda. Dünyanın çeşitli bölgelerinde havalanmaya hazır koloni gemilerinizin olduğunu biliyoruz. Harekete geçmek için disiplinli ve çok hızlı hareket etmeniz gerekecek.”
Suzan: “Bu büyük bir kaos yaratabilir, tüm nüfusu almaya yetecek kadar yapay uydumuz olduğunu sanmıyorum.”
Ninmali: “Şu anda yok ama yapılabilir, bu konuda size yardımcı olunacaktır, bizi endişelendiren tek şey Karanlık Bölge’de yaşayanlar. İletişim kurulamıyor ve yakınlaşmaya da hiç hevesli değiller, anlaşılır gibi değil.”
Bu dakikaya kadar söze karışmadan oturup dinleyen Lucas el kaldırdı. Herkes kendisine dönünce de aklına takılan soruyu sordu: “Uyduların kapasitesi belli, ilerleyen yıllarda insanlar çoğalmaya devam eder ve kapasiteyi aşarsa ne olacak?”
Ninmali “bunlar daha önce düşünüldü, insanlar uyduda yaşarken yeni uydular inşa etmeye devam edecekler, sorun olacağını sanmıyoruz” dedi.
Kolin: “Sormak istediğim daha çok şey var ama anlaşılan her şey en ince detayına kadar düşünülmüş ve kaybedecek vakit yok, şimdi bize ne yapmamız gerektiğini anlatırsanız biz de çevremizi organize edebiliriz.”
Ninmali umduğundan daha kısa sürede pratik hayata dönebildiği için memnun oldu. Bundan sonrası planlandığı gibi gidebilirdi. Sıra küçük Scarlett ile özel olarak konuşmaya gelmişti.
KARANLIK BÖLGE RAPORU
Kısa süren konuşmalardan sonra kuzeye giden ekip kendilerini oldukça eksik hissederek geri dönmüştü. Diyaloglar hiç bekledikleri gibi olmamış, daha çok tek yönlü ve tatmin etmeyen bir seviyede sürmüştü. Aldıkları bir cevap yoktu, sadece Karanlık Bölge liderinin kibar ve az konuşan ama sanki akıl okuyan biri gibi konuştuğunu düşünüyorlardı. İlginç olan telepatinin tek yönlü olmasıydı, onun aklından geçenler hakkında en küçük bir algılama oluşmamıştı.
Başkanın karşısında çıktıklarında anlatacak fazla bir şey bulamamışlardı. O kadar çabaya rağmen iletişimsizlik devam ediyordu ve şimdi biraz daha merak uyandıran bir seviyedeydi.
Başkan derhal en eski zamanlara kadar araştırılarak kuzeyde yaşayanlar hakkında bilinen tüm kişisel bilgilerin bir araya toplanarak analiz edilmesini istedi. Bu güne kadar onları hiç düşünmemişlerdi ama şimdi dünyaya yaklaşan bir felaket vardı ve tüm insanları kurtarmak için çaba göstermeliydiler.
Kuzeylilerin bildiği ve sakladığı bir şeyler vardı, eğer onlar da uzaya çıkacaksa önceden bilinmesi ve matematiksel temelli ortak bir yörünge paylaşımı yapılması faydalı olurdu.
SCARLETT İLE BAŞ BAŞA
Ninmali “şimdi çok dikkatli olmalıyım” diye düşündü. Scarlett’in sahip olduğu telepatik gücün sınırını bilmiyordu ve bunu öğrenmek için sabırsızlanıyordu. Önünde çok kıymetli bir çocuk vardı, onu iyi anlayıp, bu yeteneğinin nereden geldiğini bulması gerekiyordu. Dünyada yaşam kesin sona doğru giderken bu sürpriz gelişmenin onları paniğe sürüklememesi için durumu iyi analiz etmeye çalışacaktı.
Scarlett onu beklerken rahat bir koltuğa kurulmuş, yaşına uygun bir davranışla etrafıyla fazla ilgilenmeden elindeki ip parçası ile figürler yapmaya çalışıyordu. Ninmali: “Bu ona yeni öğretilen bir oyun herhalde” diye düşündü. Scarlett düşünceyi algılayarak duraksamadan cevapladı: “aslında tam olarak nasıl yapıldığını bilmiyorum, biraz uydurdum, çok eski zamanlarda çocukların oynadıkları bir oyunmuş, bana öğretilmeye çalışılan birçok oyunu zaten biliyorum, eğitmenler neden hep geriden geliyor anlamıyorum.”
Ninmali bir an için düşünce frekanslarını kapatıp yaptığı hatayı hazmetmeye çalıştı. Kız, düşünceleri algılamakta çok başarılıydı.
“Evet” dedi Scarlett. “Düşüncelerinizi gene de duyabiliyorum.”
Ninmali düşünce frekansını kapattığı halde kızın kendisini okumaya devam ettiğini anlayınca karşısında farklı bir seviyede, çok açık ve sınırsız algılama yeteneğine sahip biri olduğuna anladı.
“Senin bilgi sınırını ölçmeyi düşünmüştüm, ama istersen buna daha kolay yoldan başlayalım, sen merak ettiğin birkaç konuyu bana sor, böylece senin bilgi sınırlarını beraberce daha kolay belirleyebiliriz.”
Scarlett bu fikri kabul edermiş gibi başını sallarken sarı lüleleri başında ileri geri sallandı ve ilk soru geldi: “Küçük bir köpeğim var, onu çok seviyorum, sizin de çocukken bir köpeğiniz oldu mu?”
Ninmali ciddi bir soru beklerken cevaplaması imkansız bir problemle karşılaşmıştı. Şimdi çocuğa gezegenlerinde kendilerinden başka tüm canlıları yok ettiklerini anlatamazdı, ama bu düşünceler hızla aklından geçerken kendini ele verdiğini de fark etmişti. Scarlett gözlerini açarak “hepsini yok mu ettiniz, kedileri, köpekleri de mi?” dedi.
Ninmali konuyu değiştirmezse kızın güvenini kaybedeceğini hissederek konuşmayı teknik tarafa çekmek istedi.
“Dünyamızda oksijen azalıyordu, yaşamımızı devam ettirmek için bizden başka oksijen tüketen her şeyi yok etmek zorundaydık. Şimdi biraz senden bahsedelim mi? Etrafındaki insanların düşüncelerini algıladığını ne zaman fark ettin?”
“Ben sadece insanların değil hayvanlarında düşündüklerini duyabiliyorum. Köpeğimi onun için çok seviyorum, çünkü benim için çok iyi şeyler düşünüyor. Kediler öyle değiller, onlara karşı dikkatli olmak gerekiyor.”
Ninmali konuşmayı daha çok kızın istediği yöne çevirip bir an önce oradan kurtulmak istediğini hissetti. Alışık olmadığı kadar değişik hisler içindeydi. Herhangi bir kişiyi veya hayvanı sevmek hakkında hiç bilgisi yoktu. Bu his Anunnakiler tarafından tanımlanmamıştı.
İlk fırsatta Üç Numara ile görüşüp şu “sevgi” konusunda aklına takılanları paylaşması gerekiyordu. Aynı hissi Kolin ve Suzan’ın birbirlerine olan davranışlarında da algılamıştı.
“Pekiyi Scarlett, öğrenmek istediğin, merak ettiğin bir konu var mı?”
“Var, rüyalarımda tanımadığım kişiler ve yerler görüyorum, bunları nasıl biliyorum?”
“Konu derin ama özetlemeye çalışayım, insan beyni sanılandan daha derindir, kapasitesi bizimkiler kadardır ama siz genleriniz dolayısıyla sadece çok küçük bir kısmını kontrollu olarak kullanabilirsiniz. Sizin kumanda edemediğiniz, bizim kullanabildiğimiz bölüm beynin genlerde saklı olan bilgileri algılama yeteneğidir. Ancak gene de kullanamadığınız bölüm çalışmaya devam eder. Genlerimiz insanlığın var olduğu günden beri biriken eski bilgileri saklar. Bu bilgiler insanın ana babasından, onların ana babalarından ve böylece en eski tarihe, aile ağacının başlangıç noktasına kadar geri gider. Normal olarak günlük hayatında bunları bildiğini fark etmezsin, ara sıra “ben bunu daha önce yaşamıştım” gibi bir hisse kapılırsın, işte o aslında genlerinde taşınan ve beyninin kullanamadığın tarafının algılayabildiği en eski saklı bilgilerdir. Rüyanda gördüklerin o bilgilerin, günün olaylarından etkilenerek ortaya çıkan kırıntılarıdır, bizler gelişmiş gen yapımız geniş kapasiteli beyin gücümüz dolayısıyla bunları hayatımızın her devresinde kullanabiliyoruz ama dünyadaki bir insanın eski dataları kontrol etmesi mümkün değil, ancak rüyanda gördüklerinle yetineceksin. Kısacası rüyalar gelecekle ilgili değil, tamamen geçmişle ilgilidir”
“Pekiyi ben ölünce o bilgiler ne olacak?”
“Seninle birlikte yok olacak ama bilgilerin sürekliliği ancak senin çocuklarınla devam edecek. Onlara devredeceğin kromozomlar ve eşinden gelenler çok geniş bir bilgi hazinesi olarak varlığını devam ettirecek. Zaten insanları programlarken iki yaşam önceliği verilmişti, birincisi hayatta kalmak, bunun için gerekli şekilde beslenmek ve tehlikelerden korunmak, ikincisi de nesli devam ettirmek için üremek, yani seks dürtüsü. Ancak bu şekilde en eski zamanlardan beri biriken bilgiler saklanabilecekti. İnsanoğlunun kromozomlarında onun bilmesinin mümkün olmadığı zamanlardan beri gelen bilgiler saklıdır.”
“Sizin yaşam önceliğiniz nedir?”
“Diğer Anunnakilere zarar verecek bir şey düşünmemek.”
“Bu kadar mı?”
“Evet, etraflıca düşünürsen çok derin anlamı olduğunu anlayacaksın, şimdi tekrar senin soruna dönelim mi?”
“Biz genlerimizde çok eskiden beri biriken kıymetli bilgileri kullanamayacaksak neden saklıyoruz?”
“Doğru soru, günün birinde eksik kromozom yapısını fark ederek gerekli gelişmeyi yapabileceğinizi düşünmüş ve yeryüzünde ipuçlarını bulabileceğiniz farklı yaşam türleri bırakmıştık ama bulamadınız, şu anda da başka bir problemle karşı karşıyayız, dünya yok olmadan önce insanların en azından bir kısmını kurtarmak zorundayız, sonra bu gelişmenin yolunu size gösterebiliriz.”
“Ben bizlerden tamamen ayrılacağınızı düşünmüştüm.”
“Evet ayrılacağız ama sizin yaşamınıza devam etmenizi sağladıktan sonra. ”
“Buna vakit kalacak mı?”
Ninmali içindeki endişeyi belli etmemeye çalışarak cevap verdi: “Evet Scarlett, buna kesinlikle vakit bulacağız.”
Kızın aklında bir soru daha vardı ama galiba nasıl soracağını bilemiyordu.
“Bana sormak istediğin bir soru daha var galiba Scarlett.”
“Evet ama şimdiden üzülmeye başladım, anladığım kadarıyla öldükten sonra bir daha geri dönüş yok, bildiklerimiz, öğrendiklerimiz, her şey yok oluyor.”
“İlk zamanlarda tabletlere yazarak geride bırakmaya çalıştığımız bilgiler arasında bu da vardı. Ruhun öldükten sonra devam etmesi derken geride bırakacağınız çocukları işaret etmiştik. Aslında bizde ruh diye bir kavram yok, eğer bir çocuk yetiştirir, bildiklerini ve tecrübelerini onlara aktarırsan yok olmayacaktır, öyle değil mi?”
“O zaman ben annem babam gibi eğitmen olmak istiyorum, doğuracağım bir çocuk yerine birçok çocuğa öğretmenlik yapmak beni mutlu edecektir ancak ağabeyim Lucas için pek ümidim yok.”
“Neden?”
“O daha çok günü yaşayan, yüzeysel düşünceleri olan biri gibi davranıyor, aslında çok derinden gelen hisleri var ama o farkında değil.”
Kızın olgunluk derecesi ve ileri görüşü inanılır gibi değildi. Ninmali şimdiden Scarlet ile gurur duymaya başlamıştı ancak kızın düşüncelerinin biraz uçuk bir seviyeye çıktığını algılayınca gülümseyerek “şimdi ne hayaller kuruyorsun?” diye sordu.
“Aslında dün ağabeyimin aklından geçenleri algıladım, sizden çok hoşlandığını düşünüp çeşitli hayaller kuruyordu.”
Ninmali içinde bir yerlerde gene o garip hissi algıladı, aklından şimşek hızıyla “ben de dünyalılaşmaya başladım galiba” diye bir düşünce geçti ama Scarlett yakınındayken dikkatli olması gerekiyordu. “Başka neler düşünüyorsun” diye konuyu toparlamaya çalıştı.
“Belki de dünyanın dışında, kainatta var olan başka canlılarla da tanışır, onlarla da bilgi alışverişi yapabilirim diye düşündüm, ne kadar müthiş bir zenginlik olurdu değil mi?
Ninmali düşüncelerini frenleyerek konuyu değiştirmek zorunda kaldı. Bu yaşta bir kıza kainatta binlerce yıldır aramalarına rağmen insan benzeri başka bir canlıya rastlanmadığını söylemek istememişti. İnsanoğlu hayatın devam etmesi için son şanstı. Burada olmalarının sebebi de bu yaşamı kurtarmaktı… Küçük bir kıza kainatta yalnız olduklarını nasıl söyleyebilirdi ki?
KUZEYDEKİLER
Başkanın isteği üzerine kuzeyde yaşayanlar hakkında toplanabildiği kadar bilgi bir araya getirilmiş ama bir anlam çıkmamıştı.
Ninmali’nin düşünceleri onları biraz daha araştırma yapmaya itti. İstenen çok basitti, Scarlett’in ailesine odaklanmalı ve gidebildiği kadar en eski bağlantıları incelenmeliydi. Kız o muhteşem lüle saçlarıyla insanın içinde tanımlanamayan hisler uyandırıyordu. Lucas da ayrı bir muamma idi. Onu düşününce aklına onun düşünce akışı, karakter yapısı değil de dış görünüşü, dev gibi adaleli yapısı, pırıl pırıl dişleriyle gülümseyen yakışıklı yüzü geliyordu. Ninmali, içinde bilemediği, tanımadığı hislerin uyanmasından rahatsızlık duymaya başlamıştı.
Scarlett’in geçmişi araştırılınca ortaya garip bir tesadüf çıktı. Her iki ebeveynin ana ve babaları birbirine çok yakın zamanlarda kazalar geçirerek ölmüşlerdi ama sonra izleri kaybolmuştu. Normal olarak insanlar ölülerini lazer otomatında toz haline getirerek minik özel anı kutularında evlerinde saklıyorlardı. Scarlett’in büyüklerinin arkalarında bıraktığı böyle bir iz yoktu.
Ninmali, kuzeylilerin ne zamandan beri iletişime kapalı olduklarını araştırdı. Bilinen en eski zamandan beri Karanlık Bölge insanlar tarafından terk edilmiş ve geride kalanlarla kontak kurulmak istenmemişti. Dolayısıyla iletişimin ne zaman onlar tarafından kesildiği bilinmiyordu. Kuzeyde bir gariplik vardı.
KAYIP KIZ
Günler hızla geçmekteydi. Scarlett’in evden gitmesiyle Suzan ve Kolin’in hayatlarından bir ışık eksilmiş gibi olmuştu. Artık akşamları çok az konuşuyorlar, daha çok yakın gelecekte neler olacağını hayal ederek endişe içinde derin düşüncelere dalıyorlardı. Arada tek eğlence Lucas’ın eve getirdiği saf enerji ve neşeydi. Böyle bir akşam iletişim aygıtından gelen tıkırtı ile irkildiler. Arayan merkezden bir görevliydi, hissettirmemeye çalışmasına rağmen panik içinde bir tonla Scarlett’i sordu. “Ama o sizinle” diye cevapladı Kolin. “Problem burada işte” dedi arayan, “o burada değil ve kimse nerede olduğunu bilmiyor, belki haberimiz olmadan sizin yanınıza dönmüştür diye düşündük.”
Çift acele ile merkeze gitti, orada büyük bir telaş göze çarpıyordu. Scarlett birkaç saattir bulunamıyordu. Eldeki tek ipucu onu ve yaşlı bir kadını kapıdan çıkarken gösteren bir anlık görüntüydü. “Ama” dedi Suzan, “bu benim annem.” Gözlerinin önünde imkansız gibi gözüken ve anlayamadıkları bir olay cereyan etmekteydi. Bir kazada öldüğü zannedilen yaşlı kadın torununu kaçırıyordu ama neden ve nereye?
Endişe ile geçen kısa bir süreden sonra bir aracın hızla Karanlık Bölge’ye doğru yol almakta olduğu bilgisi geldi. Bunun bir anlamı yoktu. Anneannesi Scarlett’i kuzeye neden kaçırıyordu?
KUZEYDE BİR IŞIK
Karanlık Bölge, dünyanın geri kalanının sandığı gibi geri kalmış bir bölge değildi. Oradaki gen mühendisleri ve kimyacılar eksik kromozomları tamamlamayı öğrenmişler ve yüz binlerce yıl önce insanoğlu dizayn edilirken eksik bırakılan gen haritasını tamamlamayı başarmışlar, sınırlı da olsa telepati gücünü ve uzun yaşamanın sırrını ele geçirmişlerdi. Bu başarıda yıllar önce kazada öldü sanılan Kolin ve Suzan’ın anne ve babaları önemli rol oynamışlardı. Çünkü her iki çift de insanların Anunnakilerle olan ilişkilerinden dünyaya gelmişti. Gizli tutulan bu büyük tesadüf zamanla onların birbirini bulmasına ve bir plan hazırlamasına yardımcı olmuştu. Onlar dünyanın yeni yönetim sisteminde rahat değildiler, gen mühendisliği konusunda uzman olan çiftler kendilerini sınırlı düşünce gücüne sahip insanların arasında hapsedilmiş gibi hissediyorlardı. Zeka ve algılama dereceleri çok ileri düzeyde idi. Kuzeylilerden gelen teklifle de ortadan yok olmaları mümkün olunca fazla düşünmeden kabul etmişlerdi.
Yaşlı çift gizlice kuzeye göç ederken geride inanılmaz bir bağlantı istasyonu bırakmışlardı. Kendileri kadar yaşlı, eski zamanın teknolojileri hakkında derin bilgi sahibi olan Lerno onlara merkezdeki gelişmeler hakkında bilgi vermeye devam edecekti. Lerno, kimsenin düşünemediği kadar eski ve bir o kadar yakalanması mümkün olmayan bir sistem olan radyo frekansları üzerinden kuzeyle iletişim sağlıyordu. Anunnakilerin dünyaya indiğinin haberi de doğal olarak daha merkezdeki halk tarafından duyulmadan önce Kuzeyliler tarafından duyulmuştu.
Şimdi tamamlanması gereken bir küçük detay vardı. O da küçük Scarlett’in her frekansa açık olan telepatik beyni idi. Yapılacak bir dizi deney ile aynısını tüm Kuzeylilere uygulamak için hazırdılar.
Dünyayı bekleyen büyük tehlikeyi biliyorlardı. Anunnakiler dünyaya indikten sonra onların düşüncelerini okumuşlar, gelecek tehlikeyi öğrenmişlerdi. Buna dünyanın diğer taraflarından daha hazırlıklı idiler. Yapay uyduları hazırdı ve güneylilerin hazır olmadıklarını da biliyorlardı. Onun için Kuzeyliler, dünyanın diğer tarafı ile olan iletişimlerini tamamen kesmek zorunda kalmışlardı.
SCARLETT’İN PEŞİNDE
Kolin ve Suzan çaresizlik içinde Üç Numaranın etrafa verdiği talimatları dinlemekte ve giderek artan bir baskı altına girdiklerini hissetmekteydiler. Anlaşılan, öldü sandıkları büyükleri hayattaydılar ve Kuzeyde bir şeyler planlanmaktaydı. Kızları Scarlett de bu planın bir parçası olmuştu. Anunnakiler buna karşı ne yapacaklardı acaba? Bilinmezlikte doğan korku ve endişe merkezdeki herkesin yüzünden belli olmaktaydı.
Üç Numaranın talimatıyla Kuzey bölgesi için uzaydan yapılan derin tarama da bir bilgi vermemişti. Yaptıkları her ne idiyse yerin derinliklerinde çok iyi saklanmıştı. Merkezdeki endişe bir noktaya odaklanmaya başladı: “Acaba Kuzeyliler gelişmiş bir uydu yapabildiler mi ve ne dereceye kadar bizden ileriler?”
Gönderilen heyetten yardım istememeleri bu şüpheyi kuvvetlendiriyordu.
Merkezde toplanmış olan Anunnakiler arasında ürkütücü bir düşünce beyinden beyine dolaşarak olgunlaşıyordu: “Kuzeyliler bizim gibi telepatik güce sahipler, Scarlett’i kaçırmalarının nedeni bu gücün sınırını sonsuz büyütme isteği olabilir.” Ninmali bunun mümkün olduğunu düşünüyordu. Bu kadar gelişmeleri için imkansız gibi gözüken tesadüfler bir araya gelmiş olmalıydı ve bunun cevabı Kolin ile Suzan’ın ebeveynlerinde gizliydi.
Ninmali, “bu olay gündemden düşmeli, herkes yapması gereken işlere konsantre olmalı” diye düşündü. Kuzeyliler şimdiye kadar öğrenmedilerse bile Scarlett’in beyninden dünyanın kısa süre sonra çok zor bir devreye gireceğini öğreneceklerdi. Buna karşı ne yapacakları hakkında düşünerek kendisini yormak istemedi.
Etrafındakilere “Bizim işimiz çok zor ve vaktimiz çok az derhal plana uygun olarak devam etmeliyiz” dedi.
Diğerleri geniş çalışma odasını boşaltırken Üç Numara’nın yanında kaldı ve aklına takılan o insani hissin ne olduğunu sordu. Üç Numara o hissin adının sevgi olduğunu söyledi ama konuya direk olarak giremedi. Önce bir örnekle insanların sevgiyi nasıl hissedebildiklerini anlatmak istedi. “Genellikle sevgi, insanların birbirlerine, küçük bir hayvana veya hatta bir eşyaya karşı duyduklarını zannettikleri bir beyin oyunudur. Saf olarak gerçek sevgi çok enderdir ve sadece iki insanın beyin dalgalarının birbirine uyum sağladığı kişiler arasında görülür, beyindeki gelişme ve bilgi derecesi ile ilgisi yoktur, az gelişmiş dahi olsa her beyin fonksiyonunun içinde sevgi mevcuttur. Bu uyum sağlanırsa insanlar birbirleri için hayatlarını dahi feda edebilirler, buna “aşk” denir. Ancak birçok kez seks için, karın doyurmak için veya sadece yalnız kalmamak için birisine bağlılık hissederler, bunun sevgiyle alakası yoktur, ihtiyaçtan doğan bir bağlılıktan ibarettir, ömrü kısadır. Sevginin başka bir formatı da acımak şeklindedir. Küçük bir hayvan yavrusuna acırlar, bunu sevgi zannederler.
İnsanlar tarih boyunca yaşadıkları toprakları korumak için ordular kurmuş, bayraklar dizayn etmiş, bunu sevgi ve bir bağlılık sembolü olarak çocuklarına aşılamaya çalışmıştı. Yaklaşık bin yıl kadar önce doğal afetlerle karşılaşıp gerçek bir yaşam savaşı vermeye başlayınca daha mantıklı düşünmeye başladılar. Giderek zorlaşan hayat şartları onların fanatik ayırımcılıktan vaz geçmelerine, gezegenin üstünde elde kalan çok az miktardaki yaşanabilir toprakları, besinleri ve suyu paylaşmaya razı olmalarına sebep oldu.
Üç Numaranın açıklamaları sonunda Ninmali’nin aklında kalan tek şey Lucas oldu. Şimdi anladığı ve kendisine itiraf etmeye çekindiği kısım yüzeye çıkmıştı, bu sevgi olmalıydı. Kendi kendine “ben, insanları yaratan Ninhursag’ın kızı Ninmali, bir dünyalıya aşık oldum…”
NİNMALİ’NİN KAÇAMAĞI
Suzan ve Kolin uzaya çıkma günü yaklaştıkça giderek artan işlerinin arasında Scarlett’i unutamıyorlar ve onu geride bırakma düşüncesi altında eziliyorlardı. Günler fazla düşünmeye fırsat vermeyecek kadar yoğun geçerken şaşılacak bir olay gündeme bomba gibi düştü.
O gece Lucas eve gelmedi. Scarlett yüzünden zaten tetikte olan ana baba sabaha kadar aramadıkları yer bırakmadılar. Bu alışılmış bir hareket değildi. Gerçi Lucas biraz deli dolu bir geçti ama evdeki ortak yaşam disiplinini şimdiye kadar zorlamamıştı.
Sabaha karşı suratında aptal bir gülümsemeyle kapıdan girince adeta çocuğun üstüne saldırdılar. Birbirlerinin konuşmasını keserek nerede olduğunu, neden haber vermediğini v.s. arka arkaya soruları sıralarken dikkatlerini çeken o sırıtma hala Lucasın yüzünden silinmemişti.
Sonunda kısaca olayı özetledi: “Ninmali ile beraberdim, kendisine bütün gece süren bir hayat dersi verdim.”
Çocuğun bu küstah, basit ve kendini beğenmiş konuşması karşısında bir adım geri çekildiler. Hayatlarında bir şeyler değişiyordu. Ninmali ne istemişti, canı insanoğlu ile bir seks denemesi mi çekmişti? Bu gerçek olabilir miydi?
Lucas odasına çekildi, arkasında şaşkınlık içinde olayı anlamaya ve hazmetmeye çalışan ailesini bırakmıştı.
Kolin “Ninmali’nin böyle bir isteği olduğunu düşünemezdim, Lucas nereden bulaştı bu işe acaba?”
Suzan: “bu akşam maçları vardı, bizimki gene takımın galibiyetinde başrolü oynamıştır, sonrasını düşünemiyorum. Belki Ninmali de oradaydı ve aklından bir şeyler geçirdi. Acaba bizimkinin tecrübesizliği mi ona cazip geldi?”
ÜÇ NUMARA’NIN YAŞADIĞI ŞOK
Ninmali çok neşeliydi. Karakterinde hayatı boyunca farkında olmadığı yeni bir pencere açılmıştı. Atalarının dünyalılarla ilişkiye girmelerini şimdi anlayabiliyordu. Bu hoş karşılanmasa da önlenemez bir durumdu. Tarih boyunca akla gelmedik yakınlaşmalar ve aşklar yaşanmıştı. Yeryüzünde bıraktıkları Anunnakiler bu işle nasıl başa çıkmışlardı acaba… Ninmali hayretle neler yaşanmış olabileceğini düşündü. Bu kadar yıldır bir skandal haberi gelmediğine göre anlaşılan arkadaşları çok dikkatli davranmışlardı. Ama o yaratıcı Ninhursag’ın kızı Ninmali idi, eskiden neler yaşandığı umurunda değildi, onun istekleri farklı ve şaşırtıcıydı.
Üç Numaranın karşısında otururken kendi kendine “acaba suratımda neden aptal bir sırıtma var?” diye düşündü. Üç Numara da aynı şeyi düşünüyordu ama bu konularda tecrübesi hiç olmadığı için anlayamıyordu. “En iyisi sen başla” diye düşündü. Ninmali düşünceyi algıladı ve anlatmaya başladı: “dün Suzan ve Kolin’in oğlu Lucas ile bir seks tecrübesi yaşadım, bütün gece beraberdik, çeşitli konularda konuşma fırsatı bulduk, birçok açıdan çok yetenekli ama şimdilik sığ bir genç insan, onun hakkında çok olumlu düşüncelerim ve planlarım var.”
“Bunun olanaksız olduğunu sana hatırlatmama gerek yok sanırım” dedi Üç Numara. “Ayrıca konu duyulmadan mümkün olduğu kadar çabuk unutulursa iyi olur.”
“Sanmıyorum” dedi Ninmali. Unutmak bir kenara ben onun çocuğunu doğurmak ve onunla yaşamımın devamında beraber olmak istiyorum. Sizin imkansız diye düşündüklerinizin hepsini kolayca halledebileceğimi biliyorsunuz, neticede aramızdaki gen haritasındaki farklılığı da ortadan kaldırmayı düşünüyorum.”
Üç Numara paniğe kapılmıştı, “ama bu tüm kurallara aykırı olur, önüne geçilmez olayların başlamasına sebep olabilirsin.”
“Sanmıyorum, binlerce yıl önce de Büyük Tufan sırasında da aynı endişeler yaşanmıştı ve insanlığın tamamen ortadan kalkması planlanmıştı ama dedem buna izin vermemişti, aslında bu da kurallara aykırı olarak görülmüştü ama bu gün gene onları kurtarmaya çalışıyoruz, belki benim yaptığım yeni bir çözümün başlangıcı olabilir.”
“Tam olarak ne yapmak istiyorsun?”
Lucas’ın genlerini bizimkilerle aynı seviyeye getireceğim, çocuklar yetiştireceğim, yüzlerce yıldır kolonimizde bunu yapan olmadı, biraz yenilenmek gerektiğini düşünüyorum.”
“Daha dün böyle bir şey aklında yoktu, bir gecede ne değişti?”
“Belki inanmayacaksınız ama bunun seksle ilgisi yok, ben gerçekten sevdiğim birini buldum, hani bana tarif etmiştiniz ya, çok ender olarak beyin frekansları uyum sağlar, o zaman insan sevdiği için ölümü bile göze alır demiştiniz, işte ben onu buldum, bırakmaya da niyetim yok.”
“O bunu farkında mı?”
“Hayır, henüz bir şeyi farkında değil, o sadece muazzam bir seks tecrübesi yaşadığı için çok mutlu, hepsi o kadar.”
“Çok riskli bir hayal kuruyorsun, keşke çocuğun olgunlaşmasını bekleyebilsen, sevginin iki taraflı olması gerektiğini unutmamalısın.”
“Dünyayı terk etmek için çok az vaktimiz kaldı, ayrıca onun değişmesini veya olgunlaşmasını istemiyorum, onu olduğu gibi seviyorum, düşüncelerini okuduğumu unutmayın, o şu anda ne olduğunu bilmediği, ama benim bildiğim bir duygu yaşıyor, ona bunun ne olduğunu ben öğreteceğim ve bundan dolayı ayrı bir mutluluk hissediyorum. Bunun ne demek olduğunu biliyor musunuz?”
“Ne demek istediğini anlamam mümkün değil ama sana bir şeyi yasaklama yetkim yok, ancak ne yapacaksan önceden haberim olsa iyi olur, başımızı derde sokacağından eminim.”
“Gen olgunlaştırma işleminden sonra onu bizim uydumuza almak için sizlere dilekçe vereceğim.”
“Bunu hiç yapmasan da olur, imkansız olduğunu biliyorsun, bu talep Büyük Beşliden geçmez, Başkan’a kadar ulaşmaz, boşuna aklından bile geçirme.”
“Haklısınız ama gene de deneyeceğim. Bana izin verirseniz şimdi acil olarak yapmam gereken işler var.”
LUCAS’IN GÖZÜNDEN DÜNYA
Sabah uyanması biraz zor oldu, geçen geceyi düşününce içinde bir heyecan dalgası hissetti. Detayları hatırlamaya çalıştı ama her şey çok hızlı gelişmişti, bu durumlarda her zaman idare onun elinde olurdu ama bu sefer durum biraz farklı gelişmişti. Kadın ne istediğini, nasıl istediğini, ne zaman duracağını çok iyi biliyordu, ayrıca o güne kadar farkında olmadığı seksin de dışında olan bir duygunun varlığını hissetmişti.
“Bu iyi bir şey mi yoksa yanlış bir olayın içine mi karıştım” diye düşündü ama Lucas herhangi bir şeyi çok uzun düşünecek yapıda değildi, çok genç olmasına rağmen bazen olayları akışına bırakmanın ve dikkatle izlemenin daha doğru olduğunu öğrenmişti.
Kafasından hızla akan düşünceler yavaş yavaş yerine oturunca kararını vermişti: “babamla konuşmam lazım” dedi.
Kahvaltı masasında Suzan ve Kolin oturmuş endişeli bir suratla onu bekliyorlardı. Lucas: “Siz işe gitmediniz mi?” dedi. İkisi de o gün izin almışlardı. Lucas’ın onlara ihtiyacı olacağını hissetmişlerdi. Ayrıca çok erken saatte Ninmali aramış ve şok geçirerek dinledikleri kısa birkaç cümle ile planını anlatmıştı. Şimdi Lucas’a bunu açıklamak onların göreviydi.
Lucas ikisinin de paralize olmuş gibi durmasından şüphelenerek “çok yanlış bir şey mi oldu?” diye sordu.
Kolin: “Evet ve aynı zamanda alışılmamış bir olaylar zincirinin de başlamasına sebep oldun “ dedi ve Ninmali’nin planını aktardı.
Lucas planı duyunca paniğe kapıldı. “Ben değişmek istemiyorum, bu kadar büyük ve nereye gideceği belli olmayan bir olayın ortasında kalmayı istemiyorum” dedi. Aynı anda da karşısında oturanların ifadesinden bunun herhangi bir insanoğlunun başına gelebilecek en büyük mucize olduğunu anlamaya başladı.
Gençliğin verdiği enerji ve biraz da hafife alarak “bırakalım Ninmali istediğini yapsın, onun bana zarar verecek bir şey yapacağını sanmıyorum” dedi.
Suzan ve Kolin çocuklarının bu kadar çabuk neticeye varmasını şaşkınlık içinde ve biraz da hayranlıkla izliyorlardı. Kolin “ben olsam günlerce düşünür, belki de çok düşünmekten bir neticeye varamazdım” diye aklından geçirdi. Gençler ana konuyu gözden kaçırmadan, düşüncelerin yongaları içinde boğulmadan hızla sonuca gidebiliyorlardı. Bu çocuklara dört yaşından başlayarak verilen, binlerce yıl içinde geliştirilmiş olan analitik düşünce eğitiminin başarısıydı.
KARANLIK BÖLGE’DE SON DURUM
Scarlett bir süredir Kuzeylilerin kahramanı haline gelmişti. Küçük yaşına rağmen müthiş algılama yeteneği insanları şaşkına çeviriyordu. Kuzeyliler gen haritalarını geliştirdikten sonra kendilerini çok ilerlemiş zannederken böyle bir yetenekle karşılaşınca atılacak son geliştirme adımını merakla beklemeye başlamışlardı. Scarlett’in inanılmaz derecede gelişmiş yeteneğinin çözümlenmesi ve diğer insanlara uygulanması için çok az vakitleri olduğunu farkındaydılar.
İşin başında aile büyüklerinin olması küçük kızın deneyler sırasında doğabilecek endişeleri ortadan kaldırıyor, hatta analizler çok eğlenceli bir havada gelişiyordu.
Araştırma ve geliştirme süreci çok hızlı sonuçlandı, ne yapılması gerektiğini iyi bilen uzmanlar sayesinde düşünce akışının sonsuz algılanabilmesinin mümkün olduğu anlaşılmış ve çözümlenmişti. Sırada bunun diğer insanlara uygulanmasına gelmişti. Kuzeyliler buna çok alışıktı. Yüzlerce yıl süren araştırmalar sırasında halk eğitilmiş, ne yapacağını öğrenmişti.
Artık son günün gelmesini beklemekten ve gezegene veda etmekten başka yapacak bir şey kalmamıştı. Uydulara yükleme işlemleri tamamlanmıştı.
Açık havada son kez büyük bir toplantı düzenlendi. Yeryüzü bir daha bu gün görüldüğü gibi olmayacaktı.
SON HAZIRLIKLAR
Nibirunun bir efsane canavarı gibi etrafına zarar vererek yaklaşması dünyadakileri daha hızlı hareket etmeye, daha çok çalışmaya zorluyordu. Kuzeylileri araştırmakla çok vakit kaybetmişlerdi. Scarlett’i kaybetmek, Karanlık Bölgede neler olup bittiğini bilememek endişe vericiydi.
Uydular tamamlanmış, insan nüfusunun tamamını alacak kapasiteye ulaşmıştı. Kalkış zamanı geldikçe Ninmalinin aklına bir fikir geldi. Atalarının yaptığı gibi geride belki de yüz binlerce yıl sonra ortaya çıkabilecek yaşam tohumuna yol gösterecek bir şeyler bırakmayı düşündü. Bu amaçla sağlam mermer bloklar hazırlattı, üzerine lazerle çok okunaklı olarak son bin yıldır dünyalıların kullandığı anayasayı yazdırdı. Bu sefer Nuh Tufanından sonra yazdıkları gibi şiir şeklinde değil, çok basit ve anlaşılır bir ifade kullandı. Nuh’tan önceki devirden geriye bir satır bile kalmaması onlar için de bir ders olmuş ve Sümerlere sonraki jenerasyonlara bırakabilecekleri kadar dayanıklı malzemeler üzerine tüm hayatlarını, tarihlerini, bilgi ve tecrübelerini, kanunlarını yazmalarını tembihlemişlerdi. Şimdi aynı süreç tekrar yaşanacaktı. Kim bilir, belki uzun asırlar sonra mavi gezegende tekrar akıllı bir yaşam filizlenebilirdi.
Mermer bloklar hazır olunca Ninmali yapılanlara şöyle bir göz gezdirdi. İlk maddeyi okurken hafifçe gülümsedi: “Bütün İnsanlar Eşit Doğar, Eşit Muamele Görür, Eşit Ölürler.”
Gözünün önünden insanların tarih boyunca birbirleriyle yaptıkları savaşlar, güç mücadeleleri, eşitlik kavgaları geçti. Boşuna çok zaman harcanmıştı ama bütün bunlar hayatta kalma ve hükmetme kavgasıydı. Anunnakiler için anlamsızdı ama insanların mutlaka yaşaması gereken bir evrimdi. Binlerce yıl sonra eksik genleri tamamlayamamış yaşam sırrını çözememiş ama en azından idare mekanizmasını kurabilmişlerdi ama artık dünya fiziksel olarak yaşanabilir bir gezegen değildi. Şimdi uydularda geçirecekleri yüzyıllar boyunca daha düzgün bir hayat formunu deneyeceklerdi.
NİBİRU’NUN GEÇİŞİ
Sakat gezegenin güneş sisteminden geçişi beklendiği gibi tam bir felaketler zinciri şeklinde oldu. Etrafında yörüngesi şaşmış, gelişi güzel dönen doğal uyduları ile yakınından geçtiği tüm gezegenlere zarar vererek sonunda sistemden ayrılarak uzaklaşmaya başladı. Diğer gezegenlerde hayat ve atmosfer olmadığı için kutuplarının kayması, yörüngelerindeki hafif kaymalar kimseye zarar vermemişti ama dünya için durum çok farklıydı. Nibirunun 50 yıl süren yakın geçişi sırasında dünya beklenenden daha büyük zarar görmüş, kıtalar kaymış, depremlerle açılan yer kabuğundan fışkıran lavlar dünyanın jeolojisini değiştirmişti. Ancak önceden hesaplanması mümkün olmayan bir şekilde Nibirunun ayları dünya yörüngesinde zararsız birkaç tur attıktan sonra uzaklaşmışlar ve atmosfere zarar vermemişlerdi.
Kuzeyliler, hazırladıkları ama uzaya çıkmak için değil, okyanusun derinlerine dalmak için yarattıkları suni yaşam istasyonları içinde Kuzey Buz Denizi’nin derinliklerinde tüm sarsıntıları zarar görmeden yaşamışlardı. Onlar hiçbir zaman Mavi Gezegeni terk edip suni uydular içinde uzayda yaşamayı düşünmemişlerdi. Herkesin dünyayı terk etmesinin ardından yaşanan endişe ve merak dolu yıllar birbirinin ardından geçmişti. Tıpkı binlerce yıl önce Nuh Tufanından sonra havaya salınan güvercin gibi onlar da belirli aralıklarla denizin derinliklerinden bir keşif sondasını su yüzüne salarak durumu kontrol etmekteydiler.
Nihayet manyetik ölçümlerin normale döndüğü anlaşılınca tüm istasyonların su üstüne çıkmalarına karar verildi. Ortalık sakin görünüyordu, ancak atmosferin ısısı elli yıl öncesine oranla çok daha düşüktü. Bu ısıda açıkta yaşamak mümkün olmayacaktı ancak hep olduğu gibi yıllar sonra atmosfer görevini yapacak ve ısı tekrar normal düzeyine ulaşacaktı.
Dünyada kimlerin kaldığı bilinmiyordu. Kuzeyliler tüm riski göze alarak haberleşme kanallarını açtılar. Hiçbir frekanstan sinyal gelmiyordu. Dünya boşalmış gibiydi. Anunnakiler ve eski dünyalılar gezegende bundan sonra hayat olamayacağını düşünerek kaçmışlardı ama gerçek çok farklıydı, Mavi Gezegen yaşamaya devam ediyordu.
Değişen dünya haritasını güncellemek üzere keşif uçuşları düzenlediler. Kısa sürede karaların ve okyanusların aldığı son durum kaydettiler.
Dikkatle ve tedirgin olarak güneye doğru ilerlemeye başladılar. Eski zamanlarda yaşanabilir olan otuzuncu paralelin içine, ekvatora doğru yaklaşmaya çalıştılar. Bir zamanlar insanların yaşamış olması gereken bölgelere yaklaştılar ama taş üstünde taş kalmamıştı. Anlaşılan Anunnakiler dünyalılara gerçekten yardım etmiş ve insanları yapay uydularla uzaya çıkartmışlardı.
Binlerce yıl önce Anunnakilerin uzaydan dünyaya inerek yerleştikleri ve E.ri.du (En Uzaktaki Ev) dedikleri bölgeye geldiler. Orada atmosfer şartları yeni bir hayatın başlaması için yeterliydi. Hayatta kalan birkaç bin kuzeyli E.ri.du’ya yerleşmek üzere hazırlandılar. Toprak düzgün ve ekilmeye hazırdı. Özenle sakladıkları tohumları oraya taşıdılar. Nuh Peygamber efsanesi bir kez daha yaşanıyordu. İlk ekim işlemi yapılırken düzenlenen merasimde kendilerine bütün bu yıllar içinde liderlik yapan, onları büyük bir enerji ve şevkle eğiten prensesleri Scarlett’in başkanlığında toplandılar. Açılan tarhlara ilk tohumları atarken topraktan bir köşesi çıkmış beyaz bir mermer parçası gördüler. Merakla ama zarar vermemeye çalışarak etrafını kazıp çıkarttıklarında üzerine kazılmış yazıları okudular. Bu Anunnakiler gitmeden önce mermer bloklara lazerle yazdıkları kitabelerden biriydi. Araştırıp seksen parçalık koleksiyonu çıkarttılar.
Scarlett ilk tabletteki birinci maddeyi okudu: “Bütün İnsanlar Eşit Doğar, Eşit Muamele Görür, Eşit Ölürler.”
Gülümsedi. İnsanlar artık ölmüyordu, Anunnakilerin insanoğluna vermedikleri eksik genler tamamlanmış, ölümsüzlük sağlanmıştı ama zaten birinci madde de geçerli değildi ki.
İnsanlar tarihin hiçbir döneminde eşit doğmamışlardı.
***
Nibiru’nun etrafını yıkıp dökerek geçişini yapay uydularında sabırla izleyen Ninmali de her türlü iletişim olanağını deneyerek dünyadaki son durumu anlamaya çalışıyordu. Görüntüye göre canlı kalmamıştı. Belki okyanusların dibinde kalan ve yeşilliklerini koruyan fauna, milyonlarca yıl sürecek bir zaman dilimi içinde tekrar hayatın başlamasına yol açabilirdi.
İnsanların büyük bir kısmının uydularla uzaya çıkmasında rol oynadığı için kendisini mutlu hissediyordu. Annunakilerin takvimine göre kısa sayılabilecek süre öncesine kadar mutluluk hissini tanımamakla neler kaybettiğini farkındaydı ama artık yanında Lucas ve üç çocuğu vardı. “Belki dünyalıların uydularını ziyaret edip bir yavru kedi ile hayvanlar alemine de ilk adımı atabilirim” diye düşündü.
Neticede misyon tamamlanmıştı. “SON” yaşanmıştı. İhtiyar dünyanın çok uzağında ve güneşin yörüngesinde uygun bir rota çizerek bütün uydular sıralanmış, yeni bir devir başlamıştı.
Gerçekte Ninmali’nin haberi yoktu ama onun zannettiği gibi oluşan “SON”, dünyada beklenmeyen yeni bir başlangıç olmuştu. Günün birinde uzaydakiler de bunu öğreneceklerdi ama Mavi Gezegendeki insanlar artık onların yarattığı yarım ömürlü aciz yaratıklar değildi…
S O N
Bir Cevap Yazın