Birkaç görüş
Babam Ali Sungur Gürsoy’un Galatasaray Lisesi 11. Sınıf Defterine yazdığı bir kısa deneme…
Deniz ölü, sanki çırpınmaktan yorulmuş. Gündüz esen rüzgar durmuş, ölen dalgaları uyandırmak istemiyor. Karşı sahilde, harap rıhtımın bazı yerlerinden doğan ışıklar denize uzanmış, ortalarda karanlıklar içinde siyah denizde kaybolmuş. İlerde birkaç vapur küçük adaları andırıyor; bu adalarda titreyen soluk ziyalar da sularda boğuluyor. Gece, siyah, korkunç bir gece! Her şey ölmüş, her şey susmuş, belki uykuda.
Fakat bu titreyen sarı lekeler? Bunlar gözleri can çekişenlerin gözleri. Siyahlara bürünmüş sessiz hastalar, birbirinin omzuna dayanmış büyük bir gölge gibi uzayan hastalar, üzerlerine düşen beyaz kelebeklerle örtünüyorlar.
Bazen, bir hışırtı, bir alev kümesi ve bunların önünde uzayan dar ve uzun bir ışık, bu ışığın içinde çırpınan beyazlıklar. Bu hışırtı geliyor, sessizlik yırtılıyor, karanlık yok oluyor… Saniyeler geçiyor. Deniz sahillere vuruyor, kızıp hıçkırıyor… sonra sukut, koyu bir sessizlik.
Zaman zaman ortalık hafif bir aydınlığa bürünüyor, gökte yavaş yavaş kayan bulutlar ayın soluk yüzünü açıyor.
Kar dinmiş, her yer sessiz. Bazen bir balıkçının narası göğe yükseliyor.
Ortalık ağarıyor, karanlık boğuluyor ve işte sabah! Yaklaşan ışıklı sabah. Rüzgar esiyor, hafif, tatlı bir rüzgar, suları titretiyor. Şarkta ufuklar tutuşmuş, bulutlar alev sütunları gibi göklere yükseliyor.
Yavaş yavaş yükselen güneşin ışıkları ak saçlı ihtiyar tepelerin ardından fışkırıyor.
Karanlıklar korkmuş, rüzgarla hızlanan aydınlıktan kaçmış. Deniz coşkun inliyor, sahilleri çiğniyor, eziyor ve sonra homurdanarak geri dönüyor; diğer bir dalganın üstünden geçip yerini ötekine bırakıyor. Bu ezme, bu homurdanma dakikalar, saatler bazen günlerce sürüyor.
Karşı sahilin beyazlara bürünmüş tepeleri bu beyazlıklar içinden yükselen kara, seyrek ağaçlarla tek tük saçı kalmış ihtiyarların başlarını andırıyor.
2-2-1937
Ali Sungur Gürsoy
Galatasaray Lisesi 813 11-B
Bir Cevap Yazın