Senelerce Amatör bir spor branşının içinde aktif sporcu, takım kaptanı, antrenör ve yönetici olarak çalışan biri olarak bu başlık bana tamamen ters geliyor.

Spor, para için yapıldığı vakit benim içimden onun spor olmadığı şeklinde bir algı oluşuyor. Bu olsa olsa üzerinde bahis oynanan, reklam alınan, pazarlaması yapılan bir Yarışma Programı veya Show Organizasyonu olarak tanımlanabilir.

Baron de Coubertin tarafından ilk kez organize edildiği 1896 yılından beri Modern Olimpiyatlar da amatörlük kavramına itina göstermiş ama 1996 Atlanta ile profesyonel atletlerin de Olimpiyata katılmasına izin verilmiştir. Bununla birlikte Olimpiyatların çok tanınan “önemli olan katılmaktır” sloganı  silinmiş, yayın kuruluşlarının programlarına uyacak şekilde müsabakalara katılacak atletler sınırlanmış, katılım için ancak profesyonellerin aşabileceği kotalar konmuştur. Olimpiyatlarda artık amatör bir spor branşındaki herhangi bir kulübün bir yıllık bütçesinden daha fazla transfer parası alan milyoner sporcuların müsabakalarını değil de gösterilerini seyretmeye başladık.

Profesyonel spor son yıllarda günlük hayatımıza özellikle Futbol ve Basketbol branşlarında hissedilir şekilde girdi. Bu iki sporda ülkemizdeki karşılaşmalarda takımlarımızın sahaya çıkan ilk kadrolarında yerli sporcu göremez olduk. Büyük kulüplerimizin dışında Anadolu Kulübü diye tanımladığımız, nispeten daha düşük bütçeli takımlar bile mantık sınırlarının dışına çıkarak bütçelerini aşmakta ve yabancı sporcu transferi çılgınlığına katılmaktalar.

Transferlerin doğru veya yanlış yapılması konusuna karışmak istemiyorum, burada hata yapmak çok mümkün ama mali yönden içinden çıkılması mümkün olmayan bir duruma düşen kulüpler bu sefer devletten yardım istiyorlar ve alıyorlar.

Sporcu yetiştirmek yerine transfer yapmayı kolay bulan bu zihniyet doğal olarak Milli Takım kuruluşunu da zayıflatıyor. Yabancı ülkelerde yetişen Türk Pasaportlu sporcular kurtarıcı oluyor. Bu arada “neden yurt dışında yetişiyor da bizde yetişmiyor” diye soran yok.

Peki ne yapmalı?

“Alt Yapı” diye bir kavram var. Bunu herkes biliyor ve konuşuyor ama uygulayan yok. Liglerde takım kuruluşu yabancı sporculara açık olduğu sürece bunu uygulamak gerçekten çok zahmetli ve mantıksız gibi gözüküyor.

Aslında devletin yapması gereken kulüplerin borcunu silmek yerine Alt Yapı kuruluşlarına destek olmaktır. Burada en küçük yerel birim olarak Belediyelere görev düşmektedir. Belediyeler, ellerindeki imkanları bölgelerine göre seçecekleri spor okullarına harcamalıdır.

Uluslar arası spor dünyasında Alt Yapı kuruluşlarını dikkatli incelersek onların başında emekli sporcuların, ağabeylerin, diploması olan ama vasat sporcu yetiştirmekten başka herhangi bir eğitim başarısı olmayan kişilere yer verilmediğini görürüz. Alt yapıların başında hatır gönül işiyle gelmek yerine konusunda uzman, ekol yaratabilecek kalitede çok tecrübeli hocaların olduğunu görürüz. Batı Dünyasında kulüpler çok akıllıca davranarak asıl bu pozisyona para harcayarak usta eğitmenlerle temeli kuvvetlendirerek geleceklerini garanti altına almaktadırlar.

Devletin ve Belediyelerin bu mantığı örnek alarak tüm spor branşlarında Alt Yapı kavramını geliştirmesini özlemle bekliyorum.

Ek olarak ta şahsen Su Sporlarından gelen bir sporcu olarak ülkemizde özellikle denize kıyısı olan belediyelerimizin su sporları konusunda yatırım yapmalarını, yüzme, yelken, sörf, kano, kürek gibi temel spor branşlarında Alt Yapı Okulları açmalarını diliyorum.

Celal Gürsoy

16.04.2020